İlk olarak önsözün kitabı bitirdikten sonra okunmasını tavsiye ederim. Hem daha baştan finali öğrenmemek adına hem de kitap bittikten sonra yazarın özeleştirisi daha anlamlı geldiği için. Ayrıca yazar iyi ki üçüncü seçeneği sunmamış zira sıradan bir kitaba dönebilirdi. Ben de çoğunluk gibi F.S. geleceğin bir kabus mu yoksa olması gereken bir düzen mi olduğu konusundaki muğlaklığın eseri daha çarpıcı hale getirdiğini düşünüyorum. Seri üretimi başlatan Henry Ford' un uygarlığında geçen romanın bana göre en çarpıcı karakteri ne tekdüzelenmiş, tektipleşmiş ve kastlaşmış toplumun temsilcisi Lenina, ne üretim hatası (!) sonucu sorgulayan Bernard ne de karşı düzen örneği Vahşi John'dır. Asıl insanı sarsan iki düzeni de bilip bilinçli olarak tercihini yapan Mond'dur ve herif o kadar mantıklı konuşur ki nasıl uyuştuğumuzu bize güzel güzel anlatır. Yazıldığı tarihlerde Amerika'nın dünya devliğine yürümesini bol bol iğneleyen romanın bir diğer etkileyici yönü 1984 gibi yıllar öncesinden günümüz teknolojisini tahmin etmeyi bir adım daha ileri taşıyıp adı bile anılmayan yıllarda klonlamayı ve genetik mühendisliğini öngörebilmesi. İlk bakışta fazla bilimkurguymuş gibi dursa da günümüzün nüfus artışı, tüketim çılgınlığı ve doğal kaynakların yokoluşu gibi sorunları göz önüne alındığında aslında tam bir perşembenin gelişi durumu sözkonusu. Diğer başarılı distopya eserlerinde olduğu gibi romanın en korkunç yanı ise aslında zaten F.S. 630'lu yılların (yaklaşık 2500'lü yıllar) metaforsuz halinde yaşamamıza rağmen "soma"lanmış toplum gibi farkında olmayışımız.