Güz Şenliği maddelerinden biri Halikarnas Balıkçısı'nın kitaplarından birini okumaktı. İlk kez bir yazar için "Niye kendisini keşfetmekte geç kalmışım?" dedim. Her hikayenin kendine has olan sıcaklığının ve samimiyetinin sizi içine çekmemesi mümkün değil.
Teşbih kesinlikle başarılması oldukça zor bir sanat türüdür, yazarın yazdıklarına baktıktan sonra bunu bir kez daha anladım. Bolca teşbih olmasına rağmen sıkılmadan okuduğum nadir kitaplardan biri oldu, çünkü yazarın cümlelerini içinden gelerek ve doğaya,insanlara karşı büyük bir sevgi besleyerek yazdığı başından belliydi.
Günümüzde teşbih sanatıyla kitap yazanlara bakıyorum, bir de Halikarnas'ın yazdıklarına. "Teşbih yapıyorum, o yüzden benim edebiyat seviyem oldukça iyi." diyen bu yazarların bir kısmı maalesef bu konuda oldukça başarısızlar. Bence bu yazarların yaptığı tek şey teşbih adı altında, seçtikleri konular gibi süslü püslü ama bir o kadar boş cümleler sarf ederek bir konum elde etmeye çalışmalarıdır. Gerçi onları da suçlayamıyorum. Maalesef son birkaç senedir dünyada bir tüketim çılgınlığı mevcut. Teknolojide gelen yeniliğe alışamadan hemen ertesinde yenisinin gelmesi, Oku-geç kitaplarının çoğalması, dinleyenlerde hoş duygular bırakmak yerine anlamsız sözler ve birbirinin aynısı melodilerden oluşan müziklerin çoğaldığı bir dünyada nasıl güzellik bekleyebiliriz ki?
Böyle gidersem kitap yorumu yerine iyice dertlenmeye gideceğim :D En iyisi ben burada yorumumu bitireyim. Edebi yazılara hasret kalanlar için Halikarnas Balıkçsı'nın kitaplarının okunması gerektiğine inanıyorum. Şenlik kitaplarım bittikten sonra incelikle örülmüş olan başka bir kitabını okumak için sabırsızlanıyorum.