Emrah Serbes; Gezi Parkı olaylarının hemen arkasından özgürlük arayışındaki gençleri konu alan bir kitap yazacağını söylemişti algılar o yönde olsa da kitap Gezi Parkı Direnişi hikayesini anlatmıyor. Gezi parkı sadece kurgunun bir parçası. Kitapta kopuk bir aile düzeni içindeki Çağlar karakteri Salinger’in Çavdar Tarlasındaki Çocuklar kitabındaki Holden’a benziyor. Serbes bu kitaptan bayağı etkilenmiş olacak ki bende bir Holden çıkarayım demiş :)
Yazar; eleştirisel çizgisini gerek edebi bir dille gerekse yer yer argo kelimelerle anlatsa da biz onu senaristliğini yaptığı Behzat Ç. Dizisinin diyaloglarından tanırız. Aynı üslup ve başarı kitabında da hakim. Televizyonlardaki yetenek yarışmalarından, evlilik programlarına, adam kayırmacılıktan, rant sağlamaya her şey var. Tabi bunu ailemizden biri gibi olan 17 yaşında bir çocuk yapınca tepkiler daha anlaşılır bir dil haline geliyor. Özellikle bir domates hikayesi vardır ki ;
“Baktın manavlık seni kepaze ediyor, çünkü domates tartarken araya iki tane çürük domates sokuşturmadan edemiyorsun, o zaman neden böyle bir şey yapıyorum diye sormalısın kendine. Derin bir nefes alıp o iki tane kodumun çürük domatesini araya sıkıştırmadan niçin duramadığını düşünmelisin. o iki tane çürük domatesi araya sokuşturamayınca kendini çok mu çaresiz hissediyorsun? Uykuların mı kaçıyor, boğulacak gibi mi oluyorsun, tükenmişlik sendromuna mı giriyorsun o iki tane çürük domates araya sokuşmayınca? Bütün dünyayı önüne de serseler o iki tane çürük domatesi araya sokuşturamadıktan sonra bir anlamı yok mu? “
Sonunu söylemeyeyim ama kahramanlarımız amaca giden yolda büyüyorlar, olgunlaşıyorlar. Kitapta karakterler ve anlatım birbirini şekillendiriyor. Orada bir kardeş sevgisi var ki görülmeye değer. Böyle bir hayranlık olamaz. Sırf bu yüzden okunur kitap.
Kitaptan altını çizdiklerim:
- “Her insanın mayasında bir parça kepazelik vardır, mühim olan o kepazeliği ortya çıkaracak işlerden uzak durmaktır.”
- İnsanların çoğu yeteneksizdir. Öyle olmasa yeteneğin ne anlamı kalırdı ki zaten.”
- "Kıyamet yakın mı diyorsun? Iyi de bizim kıyamete ihtiyacımız yok ki Allah'ım! Temelinden sarsılıp yıkılmamış neyimiz kaldı ki bugün elimizde, daha başımıza neyi yıkacaksın? En azından bizim için, Türkiye açısından söylüyorum yani, çevreyi biraz daraltırsak, fakir kalmış ruhların ülkesi. Bizim için kopardığın kıyametle Danimarka'da kopardığın kıyamet aynı mı olacak şimdi? İsviçre'yi yıkarken bizi de mi yıkacaksın? Almanya'yı, Fransa'yı döverken bize de mi tekme tokat dalacaksın? Bu mu ilahi adaletin! Tamam, ahlak da onlarda kalsın, teknik de, ama böyle de çok güçlü olmadılar mı? Bize de biraz ruh takviyesi yap o zaman. Dostoyevski'nin ruhunu bağışla bize. Bize Dostoyevski'nin ruhunu gönder, bir de Rusça çevirmen. Ondan evvel kıyameti koparırsan eğer uluslararası konjonktür açısından büyük haksızlık olur."
- “Genellikle kötücül insanlar başkalarının yaptığı kötülüğün hemen farkına varırlar. Ellerine fırsat geçmediği için kötülük yapamadıklarından, başkalarının yaptığı kötülükleri en ağır şekilde yargılayanlar da onlar olur.
- “İnsan ayrılınca değil, yeniden kavuşma ümitleri tükenince yıkılır. o zaman hayat son zerresine kadar kocaman bir can sıkıntısına dönüşür”
- “Kendi içimizde sessiz ve korkunç mücadeleler vermiştik, kendi iç savaşlarımızın gazisiydik hepimiz, kendimize yenilip kabul etmiştik kendimizi ve kendimize boyun eğmiştik ve şimdi hiç kimseye boyun eğmeyecektik!”