On yedi yaşındaki Çağlar İyice konuşuyor. Kız kardeşi Çiğdem'i, onu meşhur etme ümitlerini, belediye başkanı dayısını, yakın arkadaşı Mikrop Cengiz'i, taşra muhabbetlerini, depresyonun eşiğindeki annesini, eski sevgilisini, hiç unutamadığı dedesini, hatırlarken kahrettiği babasını anlatıyor. Deliduman, dermansız ve güdük bir ilçeden haykırmaya başlıyor, İstanbul'a uzanıyor. Çocukluğumuzun, hatıralarımızın ve bütün sokaklarımızın üzerinden dangır dungur geçen imar ve para iştahına lanet! Riyakâr dünyaya, Allahsız sermayeye, martılara, küçük bir kızın kalbini kıranlara isyan ediyor. Barikatların arkasında, soluk soluğa, yapayalnız, erken kaybeden bir delidumanın öfkesini çemkiriyor. Emrah Serbes, zamanın ruhunu, Gezi'nin isyancılarını, hürriyetleri için öksürenleri, yerinde duramayanları, küfredenleri, ağlamayı unutmak için yumruğunu sıkanları resmediyor. Deliduman, büyük zamanın ve her zaman kenarda kalanların romanı.
On yedi yaşındaki Çağlar İyice konuşuyor. Kız kardeşi Çiğdem'i, onu meşhur etme ümitlerini, belediye başkanı dayısını, yakın arkadaşı Mikrop Cengiz'i, taşra muhabbetlerini, depresyonun eşiğindeki annesini, eski sevgilisini, hiç unutamadığı dedesini, hatırlarken kahrettiği babasını anlatıyor. Deliduman, dermansız ve güdük bir ilçeden haykırmaya başlıyor, İstanbul'a uzanıyor. Çocukluğumuzun, hatıralarımızın ve bütün sokaklarımızın üzerinden dangır dungur geçen imar ve para iştahına lanet! Riyakâr dünyaya, Allahsız sermayeye, martılara, küçük bir kızın kalbini kıranlara isyan ediyor. Barikatların arkasında, soluk soluğa, yapayalnız, erken kaybeden bir delidumanın öfkesini çemkiriyor. Emrah Serbes, zamanın ruhunu, Gezi'nin isyancılarını, hürriyetleri için öksürenleri, yerinde duramayanları, küfredenleri, ağlamayı unutmak için yumruğunu sıkanları resmediyor. Deliduman, büyük zamanın ve her zaman kenarda kalanların romanı.
emrah serbes'in mizahlı dilini çok sevdim. her sayfayı merak ederek okuduğunuz bir çırpıda okunan fondip edilen bir içecek gibi. tadı damağınızda kalıyor ama bir anda içmektende kendinizi alamıyorsunuz
Emrah Serbes... İlk defa okudum kendilerini ve çok keyif aldım açıkçası. Evet , keyif almak için ve eleştirmek için okunabilir bu kitap. Siyasi partilere ve siyasete bol bol iğneleme mevcut kitapta. Ama bir noktada da Çağlar İyice'nin tavırları sizi büyüsü altına alıyor. Ve farkediyorsunuz ki burada sadece eleştiri yok. Genç bir bireyin varolma çabasıda söz konusu. Dağınık bir ailede yaşayıp kendi rotasını çizme gayreti ve sıkı sıkıya tutunduğu kardeşi var ortada.
Zaten kitap baştan sona kadar sade ve yormayan bir dil ile içerisine çekiyor sizi. Hatta bazı kısımlarda uyku falan dinlemeyip tüm çakralarımı açtığını hatırlıyorum. Onlardan biri de Alo 171 Hattını aradığında oluşan diyalogtu. Beni kahkahaya boğdu ve eminim okuyan herkesi de aynı şekilde etkilemiştir :) İlahi Çağlar dedim o anda.
Ve kızkardeşi için kanalı aradığında sesi üzgün gelen bayan ile diyalogu sanırım birçoğunuzun aklında kalmıştır. Bu gibi espirili kelime oyunlarının yanında tabii ki edebi bir yan ve aktarılmak istenen bir şey aranmamalı bu kitapta. Anlatmış,aktarmış ve bitmiş. Ufakta olsa bir gencin psikolojik düşünce yapısına şahit olduğumuz gerçeği de unutulmamalı tabii ki.
Nedir bu kitap diyenler için de şöyle ufak bir açıklama yapayım ;
Aile yapısı bozuk olan isyankar ve her şeye kafa tutan bir gencin kardeşine olan düşkünlüğünü görüyoruz. Zaman zaman kendisiyle çelişen düşünceleriyle , zaman zaman da mantığa aykırı hareketleriyle keyifli bir hikayeye şahitlik ediyoruz. Araya Gezi Park'ı olayının da girmesiyle hikayenin renginin aynı kaldığı ama arka plandaki olayların gelişim sürecini de adım adım iğnelemeyle aktarıyor Emrah Serbes. Yani Çağlar karakterimizin kardeşi için giriştiği mücadeleler hikayesidir bu kısacası :)
Anlık kitaplar içerisinde keyif aldığım en oturaklı kitaplardan biriydi. Çok beğendim ve dilini de çok sevdiğimden ötürü Erken Kaybedenler kitabına da göz atacağım.
Düşünenler için keyifli okumalar...
martı. martı. martı...
seni asla unutmayacağım dostum.
serbes. âh be ağbi. iyi ki var! iyi ki.
"ben ağaçların soyundanım. ve bu bayat havayı solumak kederlendiriyor beni. ölen bir kuş uçuşu unutmamayı öğütledi bana"
Hikaye güzel, mizah dozu yüksek. Dil akıcı. Bu adam boş kitap yazmıyor.
Saçma sapan bir kitap. Ne mantık var ne edebiyat. Gezi olayları hakkında kitap yazayım da satışı çok olsun, istemiş belli ki yazar. Yoksa bunu kitap diye önümüze koyması pek akıl karı değil. Emrah Serbes'in okuduğum tek kitabı. Birinden ödünç aldığıma sevindim. Zira para vermeye değmez. Umarım diğer kitapları da böyle değildir ki ben hiç merak etmiyorum. Elime düşerse okuyabilirim. O kadar.
Emrah Serbes; Gezi Parkı olaylarının hemen arkasından özgürlük arayışındaki gençleri konu alan bir kitap yazacağını söylemişti algılar o yönde olsa da kitap Gezi Parkı Direnişi hikayesini anlatmıyor. Gezi parkı sadece kurgunun bir parçası. Kitapta kopuk bir aile düzeni içindeki Çağlar karakteri Salinger’in Çavdar Tarlasındaki Çocuklar kitabındaki Holden’a benziyor. Serbes bu kitaptan bayağı etkilenmiş olacak ki bende bir Holden çıkarayım demiş :)
Yazar; eleştirisel çizgisini gerek edebi bir dille gerekse yer yer argo kelimelerle anlatsa da biz onu senaristliğini yaptığı Behzat Ç. Dizisinin diyaloglarından tanırız. Aynı üslup ve başarı kitabında da hakim. Televizyonlardaki yetenek yarışmalarından, evlilik programlarına, adam kayırmacılıktan, rant sağlamaya her şey var. Tabi bunu ailemizden biri gibi olan 17 yaşında bir çocuk yapınca tepkiler daha anlaşılır bir dil haline geliyor. Özellikle bir domates hikayesi vardır ki ;
“Baktın manavlık seni kepaze ediyor, çünkü domates tartarken araya iki tane çürük domates sokuşturmadan edemiyorsun, o zaman neden böyle bir şey yapıyorum diye sormalısın kendine. Derin bir nefes alıp o iki tane kodumun çürük domatesini araya sıkıştırmadan niçin duramadığını düşünmelisin. o iki tane çürük domatesi araya sokuşturamayınca kendini çok mu çaresiz hissediyorsun? Uykuların mı kaçıyor, boğulacak gibi mi oluyorsun, tükenmişlik sendromuna mı giriyorsun o iki tane çürük domates araya sokuşmayınca? Bütün dünyayı önüne de serseler o iki tane çürük domatesi araya sokuşturamadıktan sonra bir anlamı yok mu? “
Sonunu söylemeyeyim ama kahramanlarımız amaca giden yolda büyüyorlar, olgunlaşıyorlar. Kitapta karakterler ve anlatım birbirini şekillendiriyor. Orada bir kardeş sevgisi var ki görülmeye değer. Böyle bir hayranlık olamaz. Sırf bu yüzden okunur kitap.
Kitaptan altını çizdiklerim:
- “Her insanın mayasında bir parça kepazelik vardır, mühim olan o kepazeliği ortya çıkaracak işlerden uzak durmaktır.”
- İnsanların çoğu yeteneksizdir. Öyle olmasa yeteneğin ne anlamı kalırdı ki zaten.”
- "Kıyamet yakın mı diyorsun? Iyi de bizim kıyamete ihtiyacımız yok ki Allah'ım! Temelinden sarsılıp yıkılmamış neyimiz kaldı ki bugün elimizde, daha başımıza neyi yıkacaksın? En azından bizim için, Türkiye açısından söylüyorum yani, çevreyi biraz daraltırsak, fakir kalmış ruhların ülkesi. Bizim için kopardığın kıyametle Danimarka'da kopardığın kıyamet aynı mı olacak şimdi? İsviçre'yi yıkarken bizi de mi yıkacaksın? Almanya'yı, Fransa'yı döverken bize de mi tekme tokat dalacaksın? Bu mu ilahi adaletin! Tamam, ahlak da onlarda kalsın, teknik de, ama böyle de çok güçlü olmadılar mı? Bize de biraz ruh takviyesi yap o zaman. Dostoyevski'nin ruhunu bağışla bize. Bize Dostoyevski'nin ruhunu gönder, bir de Rusça çevirmen. Ondan evvel kıyameti koparırsan eğer uluslararası konjonktür açısından büyük haksızlık olur."
- “Genellikle kötücül insanlar başkalarının yaptığı kötülüğün hemen farkına varırlar. Ellerine fırsat geçmediği için kötülük yapamadıklarından, başkalarının yaptığı kötülükleri en ağır şekilde yargılayanlar da onlar olur.
- “İnsan ayrılınca değil, yeniden kavuşma ümitleri tükenince yıkılır. o zaman hayat son zerresine kadar kocaman bir can sıkıntısına dönüşür”
- “Kendi içimizde sessiz ve korkunç mücadeleler vermiştik, kendi iç savaşlarımızın gazisiydik hepimiz, kendimize yenilip kabul etmiştik kendimizi ve kendimize boyun eğmiştik ve şimdi hiç kimseye boyun eğmeyecektik!”
emrah serbes okurlarının beklentilerini karşılayan bir roman olmuş. dili, üslubu, birlikte yürüttüğü mizahı ve hüznü ile önceki roman ve öykülerine yakın. çok heyecanlı, çok sürprizli bir hikayesi olmasa da anlatı müthiş bir okuma keyfi veriyor, elinizden bırakmak istemiyorsunuz, hızla okurken kitap bitsin istemiyorsunuz. büyük büyük sözler söylemeden okuru hikayenin içine, hikayenin içindeki insanların arasına almayı başarıyor emrah serbes. gülümsetiyor, hüzünlendiriyor, umutlandırıyor, öfkelendiriyor...daha ne olsun?..
Bu sefer olmuş Emrah bir önceki rezilliği affettirdin (Y)
Hayatla ilgili tespitlerine ve mizahi üslubuna bayıldım. Okuyun!! 😊
Karton Cilt, 350 sayfa
Haziran2014 tarihinde, İletişim Yayınları tarafından yayınlandı