Platon, ideal devleti ararken tüm yönetim biçimlerini ele almakla kalmamış bir de hepsini güzelce çürütmüş. Ve ne yazık ki insanlık da o zamandan bu zamana yapılan bu isabetli tespitlerden hiç ders çıkartmamış.
Aslında ideal devleti ararken çizilen resim ütopyadan ziyade distopyaya yakın. Bu sebeple eseri varış noktasıyla değil, ilerlediği yolla değerlendirmek lazım. Platon, hocası Sokrates’in ölüme mahkum olmayacağı bir devlet hayal etmiş ve o devlet hayal olsa da insanlar öyle bir devlet yönetimindeymiş gibi o kurallara uyarak yaşarsa doğru yolu bulurlar diye düşünmüş. Fikirlerin ne kadarı Platon’a ne kadarı Sokrates’e ait tartışılır tabi. Fakat Atina ve Sparta devletlerinden hareketle, iki zıt görüşün karşılaştırılmasındaki söz sanatı ustalığı hayranlık uyandırıcı. Kitapta altı çizilmesi, kulağa küpe yapılması, hatta devlet dairelerine tabela olarak asılması gereken birçok cümle var.
“Rüyanın ne olduğunu bir düşün… Uyurken ya da uyanıkken bir şeyin benzerini, onun benzeri olarak değil de kendisiymiş gibi görmek değil midir rüya?” S.186
“Demek ki, kim ne derse desin, insan ne kadar zorbaysa o kadar da köledir. En kötü insanlara yaranmak isteyen, aşağının bayağısı, kötünün kötüsü olmaz mı? İsteklerini biraz olsun doyuramaz bu adam. Her zaman birçok eksiği vardır; içini toptan gören bir göz için aslında fakirin fakiridir, ömrü boyunca da korkular, kaygılar içinde kıvranır.” S.315