Stephen King'in eski romanlarından sanmıştım. 2013 yılında basıldığını öğrenince şaşırdım biraz. Nedense o eski Stephen King havasındaydı. Sanırım olayların geçtiği zamandan kaynaklı.
Söylemek istediğim ilk şey ülkemizde basılmış versiyonun kapağı. Lunaparkta çalışan Hollywood kızlarından olduğunu anlayabiliyoruz ama keşke kitabı bir okusalarmış çizim yapmadan önce. Çünkü o kadar alakasız ki. Kitabı okurken ara sıra kapağa bakıp olay örgüsünü kafasında canlandıran biri olarak bunu sinir bozucu buldum. Olması gereken kapak da şudur: http://upload.wikimedia.org/wikipedia/en/b/b1/Joyland.jpg
Bu konudaki mızmızlanmamı bir kenara bırakırsak, kitabı başarısız bulmadım. Kendini kanıtlamış bir yazar olan Stephen King, bu romanı, bu şekilde kaleme almak amacındaydı zaten diye düşünüyorum. Konusu itibariyle, 21 yaşında, kalbi kırık bir oğlan çocuğunun bir yaz tatilinde lunaparkta çalışması diyebiliriz. İlk bakışta polisiye katılmış doğaüstü bir gerilim romanı olacağını düşünmüş olsam da yanılmışım. Stephen King'in gerginliği, ürkütücülüğü ya da gizemi yoktu bunda. Durgun bir anlatım, tahmin edilebilir olaylar....
Peki, neydi Stephen King'in amacı? Okuyucunun kafasında canladırabileceği parlak detaylar, lunapark lisanı ve hayata kahramanımızın gözüyle bakabilmek. Genç ve kalbı kırık o oğlan çocuğunun hayatındaki önemli bir kesiti bize yaşlanmış haliyle anlatmasını dinlemek. Basit ama samimi. Belki vaat ettiği kadar etkileyici değil ama bir şeyler bu kitabı sevmemi sağladı.
"When you're twenty-one, life is a roadmap. It's only when you get to be twenty-five or so that you begin to suspect you've been looking at the map upside down, and not until you're forty are you entirely sure. By the time you're sixty, take it from me, you're fucking lost."