Kitapla aynı adı taşıyan filmi de var. Kitap, hiç değiştirilmeden olduğu gibi -elbette bazı yerleri kesilerek- filme uyarlanmış. Matt Dillon harika bir Bukowski performansı sergiliyor. Bukowski' nin kendisi de bu kadar olurdu yani en fazla. Benim asıl ilgimi çeken ise Lili Taylor oldu. Kitabı okurken kafamda tasarladığım Jan' in aynısını gördüm ekranda. filmin değerlendirmesine filan girmeye gerek yok. öyle çok övülecek bir film yok elbette ortada ama Bukowski' yi sevenler mutlaka izlemeli diyebilirim.
Kitap Bukowski kitabı işte. Yiyor, içiyor, işlerden kovuluyor. Yiyor derken sadece yemek değil ama hatun da yiyor bol miktarda. Hatta Bukowski' nin en çok hatun götürdüğü kitap bu olabilir. Yine de en sevdiğim Bukowski kitabı diyemem. Bir kere gereksiz uzun, ama tabii Bukowski' nin o özgün üslubu ve Avi Pardo' nun muazzam çevirisiyle bir şekilde okutuyor kendisini kitap. Avi Pardo demişken; bir kitabı orjinal dilinden okuduysanız bile yine de varsa Ahmet Cemal çevirisini de okuyun gibi bir şey okumuştum bir yerlerde. Şimdi ben Avi Pardo için diyorum bunu. Bukowski' yi orjinal dilinden okusanız dahi yine de bir de Avi Pardo' dan okuyun.
Okuduğum ilk Bukowski kitabı olsa da en sevdiğim Bukowski kitapları arasında ilk 3' e giremez. Gel gelelim bu kitabın kötü olduğu anlamına gelmiyor. Ne beklediğinizle alakalı bir durum bu. Tek karakter üzerinden ilerleyen, o karakterin içtiği kahveleri, biraları, şarapları, puroları ve yediği hatunları anlatan kitapları hep sevmişimdir. Ama diğer Bukowski kitaplarını okuduktan sonra gördüm ki bu adamın nasıl bir yazar olduğunu anlamak için ve bu adamın kitaplarından keyif almak için bu kitap gerekmediği kadar uzun. Öykülerinden oluşan kitapları ya da Kaptan Yemeğe Çıktı Ve Tayfalar Gemiyi Ele Geçirdi isimli veda busesi kafi gelir kendisini okumanın keyfine varmak için. Son olarak; güzel içiyor lan adam.