Bu kitabı iki oturuşta bitirdim. Büyük bir kısmını ise 4 saatlik bir uçak yolculuğu sırasında neredeyse hiç ara vermeden okudum. Bu sayede, Dersim’in dağlarında ben de dolaştım; kışların soğuğunda ben de üşüdüm; tezek kokusunu ben de aldım; Fecire’nin sesli/sessiz haykırışlarını ben de işittim; Gülüzar’ın söğüt dallarından yapılma bebeği benim de bebeğim oldu; akan suyun sesini ben de duydum; ihanetin acısını, anlaşılmaz kıskançlığın şaşkınlığını ben de hissettim; ben de anlamadım; ben de anlatamadım; ben de anlaşamadım; ben Fecire oldum, ben Gülüzar oldum…
Ellerine sağlık Haydar Karataş…