Gece ile Şafak, yeşilçam tadında bir kitaptı : )
Gece, barlarda sahne alan, menekşe gözlü, büyüleyici bir sese ve güzelliğe sahip, her erkeğin aklını başından alan bir kadın, en son çalışmak için başladığı yer, gece hayatının en kötü adamlarından biri, Ayhan Çakır'ın barı Çakırkeyif, fakat Gece en baştan tavrını ortaya koyan, sadece sesiyle anılmak istediğini, başka hiç bir şekilde müşterilerle muhatap olmayacağını çok sert bir dille söyleyen korkusuz biri, bu tür adamların karşısında cesur ve gözü pek görünmek zorunda olduğunu biliyor, zira hayat buralarda çok farklı..
Aslında Gece, ilk andan itibaren gizemli hareketleri ve iç sesleriyle göründüğünden farklı bir kadın olduğunu fısıldıyor kulaklarımıza, nitekim satırlar ilerledikçe bizleri oldukça şaşırtan , derinden etkileyen, bir geçmişe sahip olduğunu öğreniyoruz, yeraltı camiasıyla bir derdi var orasını anlıyoruz, ve gerçek Geceyi satırlar arasında keşfettikçe şaşkınlığımız artıyor , duyduklarımızın, gördüklerimizin, aslında gerçek olmadığını öğreniyoruz, her söylenen söz yalan, ve herkesin yüzünde aslında bir maske var, ve en önemlisi , bu hikayede kimse gerçek değil ..
Ayhan Çakır, gecenin koruması olarak, aralarına yeni katılan bir adamını görevlendiriyor, adı Şafak, Gece ile Şafak, isimler oldukça ironik geliyor bize, ama onlar için asıl ironi satırlar ilerledikçe ortaya çıkıyor, özellikle Gece için her şey baştan yazılmaya başlıyor, tüm geçmişi yeniden hayat buluyor, Şafak'ın sırlarında...
Şafak, sıradan bir bar fedaisi gibi görünüyor ama değil, adamın geçmişini kimse bilmiyor, hakkında hiç bir bilgiye ulaşılamıyor, bir assolist korumasının çok üzerinde standartları olduğu, bir şeyler çevirdiği belli ama ne , onunda bu camiayla olan derdini ve özellikle Gece ile olan bağlantısını zamanla öğreniyoruz...
Gelelim hikayenin en kötü adamına, Tuncay Demirhanlı, yazar öyle bir karakter yaratmış ki, kitabın kötü adamı olmasına rağmen, duruşuyla , kendine güveniyle, karizmasıyla, Şafaktan daha dikkat çekiciydi bana göre, özellikle sonlara doğru, Tuncay'ın geçmişini okudukça, Gece ve Şafak ile olan bağlantısına , özellikle Gecenin, çocukluğunun en önemli isimlerinden biri ile olan ilişkisine tanık oldukça, hikaye farklı bir boyuta taşınıyor..
Tuncay'ı bir yere kadar suçladım, ama öyle bir an geldi ki onun için gerçekten üzüldüm, keşke her şey daha farklı olabilseydi onun için, yalnız bu adama yakıştıramadığım bir şeyde Gece 'ye hitap ederken kullandığı "Sultanım" kelimesi oldu, böyle bir adamın ağzında çok iğreti durdu ve de komik : )
Kitapta olaylar günümüzde geçerken asıl hikayenin başlangıcı 1986 yılına uzanıyor, zaten sürekli o tarihlere dönüyor ve çok özel bir ailenin hayatına dahil oluyoruz, Akar ailesi bu hikayenin temelini oluşturuyor, Reyhan, Ceylan ve Karaca bu ailenin üç kızı, kendi hallerinde, kendi yağlarıyla kavrulan, sevgi dolu bir aile onlar ve onların hayatlarının bir parçası olan insanlar, Mahur ve küçük oğlu Toprak, Marika, Devran ve Demirhanlı Hasan, 1986 yıllarına yapılan geçişleri dikkatle okuduğumuzda ve günümüzde yaşananlar ile arasında oluşan bağlantıyı fark ettikçe hikaye daha bir güzelleşiyor...
Söylediğim gibi, aslında kimse gerçek değil bu hikayede, herkesin bir sırrı, kaybettikleri ve bundan doğan intikam hırsı var : )
Hikaye de bana tuhaf gelen kısım, Gece'nin her olaydan çok basit bir şekilde kurtulması oldu, öyle bir alemin içinde, biraz gerçek üstü bir şansa sahip gibi geldi bana, zira gerçek hayatta Tuncay gibi bir karakterin özel anlarında o kadar töleranslı davranacağını ve bir kadınla güç anlamında başa çıkamayacak bir erkek olacağını hiç sanmıyorum bu kişi Gece gibi biri bile olsa : )
http://gulunkitapligi.blogspot.com.tr/2015/10/gece-ile-safak-yorum.html