Elime güzel bir roman geçince, bir ya da iki günde(olağanüstü durumlarda 3 gün) onu bitirmeden edemiyorum. Bir an önce devamını merak ediyor, hali ile de sonuna bir anda geliyorum. Bazı kitaplar vardır ki kurgu, karakterlerin belli bir yaşam dönemini anlatır, mutlu son dediğimiz noktayı es geçer, bizim hayal gücümüze bırakır; biz de merak eder, %100 tatmin olmamış bir halde kapağı kapatırız. Alışık olduğumuz tarz budur ama bazı kitaplar da başrollerin tüm hayatını anlatır, A'dan Z'ye merak edeceğimiz hiçbir kapı bırakmaz. Başarılı kurgulandığı sürece her iki şekilde de romanlar tatmin edicidir ama 2. tarzı benimseyenler için okuyucu biraz daha şanslıdır, zira merak ettiğimiz hiçbir şey kalmaz. Genç Patron romanı da 2. tarza giriyor; son sayfayı çevirdiğimizde merakta kaldığımız, aklımızda takılı kalmış hiçbir soru olmuyor. Böyle olunca sanki karakterlerin yaşamlarını, doğdukları andan beri izlemişim gibi hissediyorum. :)
Bu tür kitaplarda ilişkiler genelde aşırı korumacı hatta psikopat eğilimler gösteren erkek karakter ve asi kadın üzerine kurulur, bu ikisinin ilişkilerini izlemek okuyucu da bir noktadan sonra ruhsal olarak yorar ama neyse ki Bora ve Azra'nın oldukça dengeli bir ilişkisi vardı hatta imrenilecek bir ilişki bile demem mümkün(tamam, yaşama bakış felsefem yüzünden belli noktaların zamanından önce gerçekleşmesini onaylamıyorum. :D ). Herkes Bora gibi sadık ve aşık bir erkek ister, kim istemez? Biri çıksın da desin "istemem" diye de ağzının burnunun yerini değiştireyim. :D
Genel olarak romanı oldukça beğendim, akıcı bir dil ve hoş bir kurgu ile yazılmış. Bora ve Azra'nın ilişkisi ilk başlarda heyecan verici, daha sonra ise çok şirindi. Bazı sahnelerde resmen karakterler ile bütünleştim, öyle ki Azra'nın kederli geçen bir kaç haftasında ben de onunla üzüldüm, gözlerim doldu... Okuyucu ve karakter arasındaki bağı her yazar kuramaz, tebrik ederim. :) Genel olarak mekan betimlemelerine çok önem verir, bunu görmez isem kitap için eksi puan veririm ama bu kitapta ilginçtir ki bunun eksikliğini hiç hissetmedim. Hatta çok sonradan farkına vardım. Yazar bunu nasıl başardı, emin değilim. Sanırım karakterin ağzından dinlemek bu etkiyi yarattı. Hali ile yazara bir artı puan daha... Yazarımızın yazdıkça geliştireceği, güzel bir kalemi var. Bu güzel kitap için kendisine teşekkür ederim, çok güzel bir 24 saat geçirdim(Cuma gecesi 9'da başladım, ertesi gece 10'a bitirdim kitabı yaniii ). :)
Yalnız bir eleştirim var. Bir noktadan sonra Bora ve Azra'nın başına gelenler "Küçük Kadınlar" dizisine yaraşır seviyeye geliyordu. Diziyi izlediniz mi bilmem ama öksüz yetim kalan birkaç kız kardeşin başına gelenler konu ediliyordu. Dünyada'ki tüm aksaklıklar, olumsuzluklar bunları buluyordu. Yani demem o ki bir noktadan sonra Bora ve Azra'nın başlarına gelenler biraz abartılı oldu, uzatılmasa idi iyiydi. Tadında bırakılmalıydı bence. Bir de Azra'nın babası gibi sevdiği amcasına ne oldu? En son zehirlenmişti, sonra bir daha görmedim. Okurken gözümden mi kaçtı? Unutulmuş gibi geldi.
Ayrıca editör pek iyi çalışmamış. Maalesef hemen hemen her elime aldığım kitapta bu sıkıntı var. Birileri Editör Kursu açsa da eğitse bunları.
DİPÇE: Merve ve Çağlar'ın ilişkisini de merak etmedim, değil. Bence çok tatlı bir çift. :)