Nihayet bitti!
Hristiyan teolojik roman alanında başyapıt olabilecek (belkide öyledir bilmiyorum) bu kitabı ortalardan itibaren, "estağfirullah" "tövbe haşa" diyerek ve okuma aralarında sık sık kelime şehadet getirerek bitirme onuruna erdim. Bir kaç kere , bıraksam ne olur düşüncesine kapılsam da cinayetleri kimin işlediğini öylesine merak etmem buna engel oldu. Aslında ekşide denk geldiğim bir spolier mesaj sayesinde kitabın henüz ortalarında katilin kim olduğunu öğrenmiştim. ( aman siz sakın bu ukalalığı yapıp spolierlik yapmayın ne olur) ama yine de belki yazan arkadaş şaka yapıyordur bu adamda o potansiyel yok diye diye okudum ama katil o çıktı :(((((((
Aslında Eco'yu takdir etmedim değil. Böylesine bir cinayet romanı yazmak ciddi bir cesaret ister. Zira kitap boyunca, cinayet romanlarında beklediğiniz heyecan her seferinde William'ın bilgi aşkıyla kesintiye uğrayıp, ortaçağ hristiyan dünyasının koyu bulamaç, karanlık topraklarında yönünü kaybediyor. Tekrar o heyecanı ancak yeni bir başlık altında yakalayabiliyorsunuz ki sayfa ortasına doğru yine kayboluyorsunuz.
Aslında bakmayın karanlık, sıkıcı dediğime. Bu sayfaları karşıt okuma tekniği ile okuduğunuzda (ya da paralel bilemiyorum) orada, avrupanın orta çağının günümüz islam dünyası ile ne kadar bağdaştığını görüyorsunuz.
Tarikatların korkunç sapkınlıkları içinde kaybolmaya yüz tutmuş gerçek din şu günlerde yaşadıklarımıza nasıl da benziyor.
Eco bu başyapıtında ana karakter olarak kurguladığı William 'ın şahsında ki kendisi bir rahiptir, ciddi bir din eleştirisine girişiyor. Sadece hristiyanlık değil yadsıdığı, bütün dinler.
"Peygameberlerden kork Adso" diyor (tövbe haşa) , "gerçek uğruna
ölmeye hazır olanlardan da; çünkü onlar genellikle birçok başka insanı da kendileriyle birlikte ölmeye sürüklerler."
Bu bağlamda Adso'nun gördüğü riyada oldukça ilginçtir.
Ayrıca kitap boyunca arap ilim insanlarından oldukça açık ve net bir biçimde bahsedilmesi de çok hoşuma gitti.
Yoğun simgeler ve felsefik bir altyapı ile örülmüş bu kitap ikinci kez okunmayı hakediyor.