Edebiyat sanatı böyle bir şey işte. İlk başta çizimler hikayenin önüne geçmeyecek sadelikteymiş gibi gelse de tam da favorim olan keskin çizimleriyle çok kaliteli bir iş. İçerik ise aşmış zaten. Müthiş bir konu. Diğer yandan gerek aile bağları ve ilişkileri, gerekse kalabalık içinde yalnızlık gibi temalarıyla Latin Amerika Edebiyatı’nı da bolca hissettiriyor. Daha ilk bölüm ölümle başlayınca acaba geri dönüşlerle mi anlatılıyor diye merakla okumaya devam ederken bir süre sonra asıl olayı kavrayıp kaptırıp gidiyor insan.
Her seferin sonunda ölüm olduğunu bile bile okumak garip gelse de sonunda ölüm olduğunu bile bile yaşamaktan garip olamaz herhalde. Anlatması güç, ancak okuyarak deneyimlenebilecek müthiş bir eser.
“Hayat bir kitap gibidir oğlum.
Ve her kitabın bir sonu vardır.
O kitabı ne kadar seversen sev…
…son sayfaya gelirsin…
…ve kitap biter.
Sonu olmayan bir kitap eksiktir.
Ve kitabın sonuna vardığında…
…yalnızca o son kelimeleri okuduğunda…
…kitabın ne kadar iyi olduğunu anlarsın.
Gerçek gibi."(S.218)