Böyle bir kitaba yorum yapabilir miyim bilmiyorum. Çünkü o kadar güzel yazılmış ki, benim yazacağım birkaç satır yazı yanında çok sönük kalacaktır. Yine de kitap hakkında bir şeyler yazmaya çalışacağım.
Öncelikle Rita Hunter'ın yazdığı her kitabı en az bir kere okumuşumdur. Bazılarını iki kere de okumuşluğum vardır. Yazarın, Kalbimi Çaldın kitabını okuduğum zaman çok beğenmiş ve aklımın bir köşesine yazmıştım. Daha sonra aslında bir Türk olduğunu öğrenmiş ve her çıkan kitabını okumaya başlamıştım. Çoğu yabancı yazarların kitabında alamadığım tadı bu kitaplarda buldum.
Ateş Serisi favori kitaplarımın arasına girse bile (o muhteşem üçlü Davina, Sophie, İsabel), Güz Fırtınası'nı okuyana kadar en beğendiğim Siyah Kadife'ydi. Güz Fırtınası ile çıta yine yükselmiş. Her bir kitap bir öncekinden daha güzel olmuş. En sevdiğim kavramı kaybolmuş, hepsini çok sevmişim.
Karakterlere gelince; Jane, ne tatlı bir kitap karakteridir öyle. Biri güldüğünde gülen, ağladığında ağlayan (azıcık empat), çokça konuşan, lafını sözünü esirgemeyen, susmak istediği zaman bile gereken yerde durmayı başaramayan, fantastik kitap yazan ve büyük ihtimalle yazdıklarının çoğuna inanan, şeker mi şeker bir karakter. Üstelik Jane'in annesiyle, kız kardeşiyle, küçük erkek kardeşiyle diyalogları harika.
Alexander, durgun bir kişilik. Çevresindekileri düşünen, yardımsever, düklüğü kendisine bir yük olarak görüyor. Kendisi zaten zengin ama unvan gelince servetini bakımsız kalmış arazi ve evlere, ödenmeyen personel ücretlerine harcıyor. Ama onun da arkasından kendini takip eden bir dedikodu var. İnkar etmiyor ve kendini açıklamıyor. Jane onu gördüğü zaman bu dedikodunun doğru olmadığını hissediyor ama gerekli açıklamaları alamadığı için de zor durumda kalıyor.
Baktığınız zaman böyle birbirinden aykırı iki tip nasıl oldu da aşık olabildiler diye düşünmeden duramıyor insan. Üstelik her karşılaşmaları garip, değişik ve olaylıyken. Hatta kız adamın yüzüne yüzüne tuz atıp, göz göre göre inkar etmişken (en sevdiğim hatta çok yüksek sesle güldüğüm yerlerden biri). Ama oluyor işte. Yazarımız çok usta, karakterlerimiz ayrı gayrı da olsa öyle doğal bir şekilde aşık oluyorlar ki fark etmeden siz de onların aşkının şahidi oluyorsunuz.
Kitapta aklımda yer eden pek çok yer var. Tuz, kütüphane, kurtarma, başkasıyla dans, yağmur altında ve öncesi, Chris'le ölüm senaryoları, Chris'le süt-kurabiye, eve ağaç düşmesi ve ... okuyanlar anladı. Yani ben kitabın tümünü iyice sindirmişim. Aslına bakarsanız sanki uzun bir kitap gibi geliyor ama okuyunca doyamıyorsunuz. Ayrıca kitap görsel anlamda bir şölen olmuş. İç ve dış tasarımları görünce ilk gün sadece benimle kanepede durdu kitap. Okumaya başlamadan bir yarım gün yanyana oturduk. Ev sakinleşsin, okumaya başlayayım diye de can attım o ayrı konu.
Ve kararım, yaz tatilinden dönüşte, hani yazarımız dinlenip yeni kitap yazana kadar tüm kitapları tekrar sil baştan okumak istiyorum.
Sonuç; Çok beğendim, tekrar okuyasım var.