Batı medeniyetinin medeniyet olabilme adına yaşadığı kanlı süreci ustaca dile getirmiş yazar, o toplumların
böylesi aydınları olmasaydı şimdi bu seviyede
olabilirler miydi sorusu geliyor insanın aklına..
Kanlı Fransız İhtilalini ve İngiltere ile aralarındaki çatışmayı, iki şehrin o dönem yaşadığı açlık, sefalet ve
kederi; aşk, sevgi, merhamet ve güven duyguları ile yoğurulmuş karakterlerle işleyen yazar ihtilalin getirdiği
korku, öfke, dehşet, giyotin, bileği taşı acımasızlıkları da gözler önüne seriyor. Ve her devirde olduğu gibi "Her
sistem, kendinden öncekini tarihten silmek için ölümüne çaba gösterir." fikrini empoze ediyor bize..
Bu kitapta yaşanan iki duygu silsilesinde kendi kendime evet insanoğlu dedim. Birincisi; "itilmiş insanların nasıl
sınırsız öfke ile dolabildiklerini, eline yetki geçen herkesin nasıl zalimleşebildiği" ki bu bana Barda
filminihatırlatır her zaman..İkincisi ise aşk uğruna giyotine kurban verilen Sidney :( Bir adam düşünün eskiden
aşık olduğu kadının eşi idama mahkum edildiğinde sevdiği kadın kocasının acısıyla nasıl baş edecek diye o üzülmesin
diye kocasının yerine geçip kendisi ölümü seçiyor.Tamam Bayan Defarge'yi öldürme isteğini çok şiddetli yaşıyorsunuz
ama bir yandan da aşka bir kez daha inanıyorsunuz. Sydney Carton'ın yaptığını kim yapabilir ki.
Kitaptan altını çizdiklerim:
- Nefret; Fransız kadınının kalbini taşlaştırmış, İngiliz kadının ise kalbini cesaretle doldurmuştu.
- İntikam için uzun zaman gereklidir.
- İnsanın kaderinde ne varsa,o olacaktır.
- Sönmeye başlayan neş'e ateşini dostluk yelpazesi ile alevlendir,bana da şu gül renkli şarabı sun ve gül renkli
şarabın tesiriyle sarhoş olduktan sonra varsın içinde yaşadığımız dakika saadetten uzak olsun
- Yaşamak için her şeyimiz vardı, yaşamak için hiçbir şeyimiz yoktu...
- Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü...
- Tanrı: Ben hayat verenim ve yeniden diriltenim, bana inananlar ölmüş olsalar dahi tekrar yaşayacaklardır. Yaşayan
ve inananlar ise hiçbir zaman ölmeyeceklerdir. ölmek üzere olan aşığın son sözleri.