İncarceron BİTTİ...
Öncelikle ilk övgüm tabiki kitabın kurgusuna gelecek. Öyle farklı bir kurguya sahipki piyasada birbirinin benzeri binlerce kitap varken İncarceron benzeri olmayan bi roman... Düşünsenize hangi birimiz canlı bir hapishaneyi hiç yoktan hayal edip yazabilir ki? Ben kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi :) Yazarımız gerçekten çok zeki..
İncarceron o kadar büyük ki içinde denizler, ormanlar, şehirler, kaleler barındıran bir labirent ve yıllardır içeri giren yok..
Fakat dışarıya bir kişi kaçabilmiş.. Roman içerisi ve dışarısıyla bağlantılı geçiyor.. Finn içeride Claudia dışarda.. İkisininde keşfettiği gerçekler insanı çok heyecanlandırıyor. Başlarda biraz adapte olmakta zorlanabilirsiniz çünkü zaten gerçekte var olmayan bir hapishaneyi hayalinizde canlandırmaya çalışıyorsunuz. Fakat ilerledikçe hapishaneyi daha kolay hayal edebileceksiniz. Daha sonrada roman akıp gidiyor zaten ve sonlara doğru yerimde duramadığımı söyleyebilirim.
Yazar kesinlikle insanın hayal gücünü genişletmeyi başarıyor. Kitabın sevdiğim yanlarından biride bu.. Romanın sonuna gelirsek klasik mutlu sonlara hiç benzemiyor.. Okuyucuyu biraz tatmin ediyor fakat serinin 2. romanı için büyük bir merak uyandırıyor ve aklımızda sorular bırakarak bitiyor tabiki..
İncaceron bence okunması gereken çok farklı bir roman ve özellikle fantastik hayranıysanız kesinlikle kaçırmayın derim.. :)