Bu kitabı pahalıya aldım. Sağ olsun İbrahim abi yakaladı mı affetmeyen bir sahaftır 20 tl' den çaktı bana bunu. Neyse ki özel bir Yüzyıllık Yalnızlık baskısını değerinin altında bir fiyata kapatarak rövanşı aldım. Bukowski bildiğimiz Bukowski. Yedim, içtim, kaybettim, seviştim modunda takılmaya devam ediyor. Kitap, Bukowski' nin ölmeden önce yazdığı son kitabı bildiğim kadarıyla. Günlük şeklinde ve Bukowski ölmeden 1-2 yıl önce yazıyor bunu ve yine doğru biliyorsam, Bukowski hayattayken basılmıyor kitap.
Bu kitabı okuyana kadar Bukowski' den hafif sıkılmaya başlamıştım. ''Yani tamam yedin, içtin, seviştin bunlar benim çok sevdiğim şeyler ama yeter be abi hep aynı şey'' diyesim gelmek üzereydi. Bukowski bu kitapla ''sakin ol genç'' diye ayarı verdi kısaca. Bu adamın çok sağlam bir üslubu var bana kalırsa ve elbette bunu bana iliklerime kadar hissettiren Avi Pardo' ya da bir teşekkür etmek gerek yeri gelmişken, sanırım ettim şu an. Yedim, içtim, seviştim derken bile aslında çok daha derin, çok daha yoğun bir şeyler anlatıyor Bukowski. Bu kitabı diğerlerinden ayıran en önemli farkalardan biri bu, diğeri de günlük şeklinde olması zaten. Normalde hiç sevmem günlük okumayı. Mıy mıy mıy da mıy mıy şeklinde zırvalar oluyor genelde günlükler. Bukowski olunca iş değişiyor haliyle. Sadece sıkıcı insanların canı sıkılır gibi iddialı bir laf eden adamdan, ömrünün sonlarını sıkıcı bir kitap yazarak geçirmesi beklenemezdi zaten.
Uzattım bitiiyorum; Bukowski' nin en derli toplu kitaplarından biri bu okuduklarım arasında. En ince ama aynı zamanda en yoğun olanı da bu. Yaşlı bir bunağın pişmanlıklarını okuyacağımı umarak tedirgin bakmıştım kitaba, oysaki genç bir ruhun isyanı, yaşlı bir yazarın ustalığıyla sunulmakta kitapta.