Karmakarışık (Tangled, #1)

9 puan

Ne kadar güldüm öyle. Okuduğum birçok güzel yorumu her yönüyle hak ettiğine gözlerimle tanıklık ettim. 
Bütün kitap Drew’un bakış açısından, okuyucuyla sohbet eder bir havayla yazılmış. Ve Drew beni kendine hayran bıraktı. Çoğu zaman tavsiyeleri ve yaptıkları sinirlerimi bozsa da genel itibariyle tatlı, yemelik bir şekerdi adeta. Duymasın genel de tatlı lafını erkekler sevmezmiş. Bu da tavsiyelerinden biriydi.
Şaşırdığım nokta yazarın kadın olması. Ama yazılanlar sanki bir erkeğin yazabileceği, bir erkeğin iç dünyasından çıkabilecek şeylerdi. Tebrikleeer Emma.. Dili ve anlatımı harikaydı. Şimdiki zamanla yazılmış olsa da bu durum ilk kez beni etkilemedi. Normalde o ekle yazılan kitaplarda kapıda kalmış gibi hissederim ama tam tersi bana böyle bir şey hissettirmedi. Ve çevirmene teşekkürlerimi sunuyorum. Çünkü bilmemiz gereken her şeyi çevirmiş. Bazı kitaplarda başınıza gelmiştir mutlaka, çeviri esnasında bazı kısaltmalar veya bir film hatta bir kaç kelime aynen o şekilde, sayfanın sonunda açıklaması yapılmadan bırakılır ve bizler de netten yardım almak zorunda kalırız. Heh işte kitapta bunların hiç birine gerek kalmadı. Bu yüzden çevirmene minnettarım. Bu arada adı geçen filmleri bulabilirsem izlemeyi düşünüyorum.
Karakterler arasında ki diyaloglar en çok güldüğüm noktalardı. Zekice yapılan göndermeler, ince manalar vardı. Ve öyle bomboş, küfürlü konuşmalarla gülmeyi amaçlayanlardan kesiinlikle değildi. Tamam, belki azcık edepsizlik vardı ama Drew bunu bize bilimsel bir şeymiş gibi yansıttı bana göre. Adam çok iyi kelime oyunları yapıyor yahu! Kate’e gelirsek onun için pek bir şey diyemeyeceğim ama çetin cevizdi. Hırslı ve zeki. Drew’u alt edebilecek türden biri. Hatta ‘tam bir Alexandra’ dyebiliriz. ;) Bence okuyun Drew’u tanıma fırsatını kaçırmayın. Pardon Drew’un grip olma macerasını kaçırmayın diyecektim.

Elimde olsa bütün kitabı alıntı şeklinde paylaşacaktım ama bunlarla idare edin okuyana kadar :)


"Sen, ona Salak Sally demiyor muydun?"
"Evet," diye buyuk bir ciddiyetle başını sallayarak onaylıyor. "Diyordum. Ve ona aşıktım."
Hala hicbir şey anlamış değilim.
"Bütün üçüncü sınıfların onu, Salak Sally diye çağırmasına sen sebep olmadın mı?"
Tekrar başıyla onaylıyor ve "Aşk, insana aptalca şeyler yaptırıyor işte." diyor, sesinin bilgece çıkmasına özen göstererek.
Sanırım öyle. Çünkü...
"O kız, sırf sen başına bela oldun diye, haftada iki kez terapiste gitmek icin dersten erken cıkmıyor muydu?"
Bunu bir sure duşunuyor. "Evet, doğru. Bilirsin, aşkla nefret arasında cok ince bir cizgi vardır, Drew."
"Sally Jansen, o sene okul değiştirmemiş miydi, hani-“
"Bak dostum, demek istediğim, o kızdan hoşlandım. Onu sevdim. Harika olduğunu duşunuyordum. Ama bu duygularla başa cıkamıyordum. Bunları nasıl doğru şekilde ifade edebileceğimi bilmiyordum."


Ne zaman birisi - bu birisi de genellikle ben oluyorum - küfür etse, içine bir dolar koymaları gerekiyor. Bu hızla giderse, Mackenzie üniversite parasını o kavanozdan çıkaracak.



Görünüşe göre, pek çok kadının ant içtiği 'karşı cinsin yanında salatadan başka bir şey yemem' kuralını pek takmıyor gibiydi. Hem kadınlar bu fikri nereden edindiler ki? Sanki bir adam kalkıp arkadaşına, "Oğlum, kız çok çirkindi ama o marulu öyle güzel yedi ki, ona sahip olmak zorundaydım," diyecekmiş gibi.


“…şu çocuğa Sindirella'yı seyrettirme. O çizgi filmin nasıl bir örnek teşkil etmesi gerekiyor cidden? Başkahramana bak bir kere. Lanet olası ayakkabısını nerede bıraktığını bile hatırlamayan, malın teki. Sonra bir de kalkıp tayt giymiş bir puştun ayakkabıyı getirmesini bekliyor. Böyle boktan şey görmedim."


Yaşlı kadınların bana karşı bir şeyi oluyor. Nasıl açıklarım bilmiyorum ama yanağımdan makas alma, kafamı sıvazlama türünde bir şeyden bahsetmiyorum. Kıçımı avuçlama, şeyimi okşama ya da 'neden tekerlekli sandalyemi süpürge dolabına itmiyorsun, içeride neler neler yaparız' türden bir şeyi kastediyorum.
İnsanın psikolojisi bozuluyor.


NYU bir inceleme yaptı. Farelerle. Erkek farelerin beyinlerine elektrotlar yerleştirerek kafeslerine iki buton koydular. O küçük şanslı piçler mavi butona bastığında, elektrotlar orgazmı tetikliyordu. Kırmızı butona bastıklarında ise, yemek veriliyordu. Farelerin hepsine ne olduğunu bilmek ister misiniz?
Öldüler.
Açlıktan hem de.
Hiçbiri asla kırmızı butona basmadı.


“…Bana küfret, vur, içinde ne varsa dök. Hepsini kaldırabilirim. Çünkü sen beni ittikçe, ben bunun gerçek olduğunu ispatlamak için daha çok savaşacağım. Hiçbir yere gitmediğimi ve sana olan hislerimin değişmeyeceğini göstereceğim. Ve sonra bir gün — belki yakın zamanda değil, ama bir gün — sana, 'sen, Kate Brooks. Sen hayatımın aşkısın’ diyeceğim ve sen, bunun doğru olduğundan hiçbir şüphe duymayacaksın."

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »