Küçük bir kasabada kızkardeşlerinin düğün sabahı, Santiago Nasar'ı namuslarını temizlemek için öldüreceklerini ilan eden ikizler, bir kaç saat içinde emellerine ulaşırlar. Hemen hemen bütün kasaba halkı, onların niyetlerini duyar fakat bir türlü engelleyemez. İkizler sanki bu cinayeti işlememek için uğraşır gibi, her önlerine gelene söylerler. Belki de o yüzden kimi inanmaz, kimi ciddiye almaz , kimi de Nasar'ı uyarmak istese de ona ulaşamaz.
Kitabı okumayan arkadaşlar sonucu söyledim diye bana kızmasın çünkü kitabın ilk sayfası hatta ilk cümlesinde Santiago Nasar'ın öleceği yazıyor.
Yazar, gerçekte çocukluğunun geçtiği kasabada yaşanmış olan bu olayı, ustaca anlatım tarzıyla bizlere aktarıyor. Kitapta kısa olmasına rağmen onlarca isim geçiyor. Yazar bu insanlarla görüşüp, adım adım cinayete giden bu olay örgüsünü sıraya koyup, kurbanın arkadaşı sıfatıyla anlatıyor.
Bir tarafta; her ne kadar bazı şeyleri bilseniz de önüne geçemeyeceğinizi, bir tarafta da; insanların davranışları, düşünceleri, yaptıkları veya yapmadıkları eylemlerin başka hayatları nasıl etkilediklerini gösteren bu eseri, kesinlikle okumanızı tavsiye ediyorum.
Yalnız aklıma kitapta ki iki bilinmezden en merak ettiğim olan soru takılıyor: O sabah yağmur yağdı mı? Yağmadı mı?