Körlük üslubu itibariyle okunması zor bir kitap. Roman karakterlerinin diyaloglarının yazılış tarzı ve neredeyse yarım sayfa tutan uzun uzun cümlelerin bolluğu yazarı benim gibi ilk kez okuyacaklara ilk anda farklı gelecektir. Ancak pes etmeyip kitabın üstüne üstüne gittiğinizde başta zorlayan o anlatım tarzı kısa bir süre sonra doyumsuz bir lezzet vermeye başlıyor. Saramago’nun sık sık hikayeyi kesip olaylar ve karakterler üzerine okuyucuyla yaptığı konuşmalar benim çok hoşuma gitti. Bunu öyle güzel yapmış ki yazarla sohbet ettiğiniz hissine kapılıyorsunuz. Bu üslup okuma anında dikkatinizi hep üst seviyede tutuyor, başka alemlere dalıp kitaptan uzaklaşmanıza izin vermiyor.
Kitap, “Beyaz Felaket” olarak adlandırılan bulaşıcı bir körlük hastalığının tüm topluma yayılmasını konu edinir. İşte Körlük’ün bir diğer ve esas zorluğu ise bu içerikte saklıdır. “Yaratılış harikası” olan insanın yaşam koşulları değiştiğinde hayatta kalmak için nasıl vahşileştiğini, bencilleştiğini, onurunu bir kuru ekmekle ikame edişini Saramago’nun eşsiz anlatımıyla okudukça zihninizin zorlandığını ve yüreğinizin daraldığını hissedeceksiniz. Kadının kurtarıcı rolünü göreceksiniz.
Körlük’ü okuyunuz, okutturunuz.