Küçük Ağaç'ın Eğitimi

8 puan

Bir beldenin yerlisi olmanız, oranın sonsuza kadar hakimi olacağınız anlamına gelmez. Yerlisinizdir ancak gün gelir sizin ve atalarınızın doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı, öldüğü, çocuklarınızın da doğduğu ve yaşamakta olduğu topraklarda ezilen, sürülen, itilip kakılan, başınızı çevirip bir yere bakmanıza bile müdahale edilen biri, birileri olabilirsiniz. Size bunu yaşatanlar yerli değildir ama gasp etmişlerdir bir kere hayatınızı, geleceğinizi.

Çerokilerin başına gelen de tam böyle bir şeydir. Çerokiler her şeye rağmen ruh bütünlüklerini, onurlarını, dirençlerini korur ve hayata tutunurlar.

Küçük Ağaç, böyle bir ortamda büyükbabası ve büyükannesi tarafından yetiştirilen, Çeroki kabilesinden bir çocuk.

Yazar, Çerokilerin hüzünlü öyküsünü Küçük Ağaç'ın kin nedir bilmeyen, masum gözünden anlatmış. En acımasız davranışlar, en acı olaylar, en zorlu yaşam koşulları bile masum bir pencereden, duygu sömürüsü yapılmadan okuyucuya yalın, durağan ancak ruhsal bir zenginlik içinde aktarılmakta.

Hayatın dengesinin ancak insanın ihtiyacından daha fazlasına sahip olma hırsına kapılmaması halinde sağlanabileceğini "gidişat" kavramı ile açıklıyor yazar, büyükbabanın hikmet dolu sözleriyle birlikte ...

Küçük Ağaç'ın Eğitimini okurken, 'kandaş olma'nın gerçek anlamını da öğreniyoruz. Ekseriyetle aynı kandan, aynı soydan gelmek olarak algılanan kandaşlığın, aslında; birbirini sevmek, saymak ve anlamakla ancak mümkün olacağını anlıyoruz.

Yüzü son derece soğuk olan ölüm gerçeğinin aslında, ruhsal bütünlüğünü koruyan her insanın sevdikleriyle günü gelince buluşacağı bir boyut değişikliğinden ibaret olduğu anlatılmakta, ilerleyen bölümlerin satır aralarında...

Küçük Ağaç'ın ve diğer karakterlerin yaşadıklarında, deneyimlediklerinde; maddi ve fiziksel acı ve ızdıraplara katlanmanın yolunun beden aklı ve ruh aklı kavramlarını bilmekten, özümsemekten geçtiğinin ipuçları görülüyor.

Anlatılan hikayede hayata, olaylara, insanlara kötü bir pencereden bakan, menfaat ekseninde yaşayan insanların aslında dünyanın çirkinleşmesinin en önemli nedeni olduğunu da görüyoruz.

Eserde aynı zamanda; insanlara değer vermeyen sistemlere, politikacılara, sonradan gelip de her şeyin üzerine çökenlere yöneltilen eleştirileri mevcut. Bu eleştirilerde kin, öfke, hakaret, lânet yok. Masumiyet, kanaat, sabır, hoşgörü, saygı ve sevgi penceresinden yöneltilen bir sitem olumsuz hislere zerre kadar teslim olmamış; okuyucuyu da teslim almaya çalışmıyor. O yüzden okurken duygu patlaması yaşamak pek olası değil.

Heidi, Pollyanna, Çizgili Pijamalı Çocuk, Zeze (Şeker Portakalı) bu romanda Küçük Ağaç ile birlikte sanki bir başka formda, bir başka karakterde vücut bulmuşlar; her birinden esintiler var.

Bir de şöyle bir durum var; çok sürükleyici bir eser arıyorsanız o eser bu eser değil. Ancak onca zulüm, onca zorluk ve sevdiklerinin ölümü nasıl sükunetle karşılanır derseniz; Küçük Ağaç'ın hikayesinde, büyükbabanın ve büyükannenin veciz sözlerinde bu soruların yalın ve durağan ama bir o kadar da etkileyici, düşündürücü ve öğretici cevaplarını bulacağınızı söyleyebilirim.

Eser filme de uyarlanmış; okumak zor geliyorsa en azından filmini izlemenizi tavsiye ederim.

Sonuç olarak edebiyat açısından belki bir şaheser değil ama düşündüren, öğreten, hüzünlendiren ama ilginç bir şekilde iyi de hissettiren bir roman...

Keyifli okumalar dilerim.

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »