Sıradan bir hayatı olan eski diller öğretmeni Raimund Gregorius, öğrencilerinin deyişiyle Mundus, bir gün dersini terk edip çıkar. Bir sahafta bulduğu eski bir Portekizce kitabı, kitapçı birkaç sayfa tercüme eder Mundus'a. Dil konusunda becerisi çok yüksek olan Mundus Portekizce öğrenmek ve bu kitabı okumak arzusuna kapılır. Aynı zamanda yazarı Amadeu Prado'nun yaşadığı Lizbon'a gitmek ve onu tanımak.
Ve Gregorius elinde kitaptan başka hiçbir bilgi olmaksızın Prado'nun izini sürmek üzere Lizbon'a doğru yola çıkar. Bu aslında hayatındaki bir kırılma noktası ve sonrası da kendi dönüşüm yolculuğudur da aynı zamanda. Bir daha asla eskisi gibi olamayacaktır. Başta kimi zaman geri dönmeyi düşünse de Prado'nun büyüsünden kurtulamayacak ve hatta kendi şehri Bern ona artık yabancı gelecektir.
Dr.Prado, bu laf ebesi, söz kuyumcusu, kelimelerin büyücüsü adam, diktatör Salazar zamanında yaşamış ve 30 yıl önce ölmüştür. Prado bilgiye karşı sonuna dek açlık hisseden, herşeyi öğrenmek arzusunda, çok zeki, parlak, aynı zamanda kibirsiz, iyi huylu, çok insancıl biridir. Kendine, insanlığa ve hayata karşı bitmek bilmeyen sorularını ve çıkarımlarını kağıtlara not etmiş, mektuplara işlemiş, konuşmalarına konu etmiştir.
Gregorius, Lizbon'da Prado'yu tanıyan, onun zamanında yaşamış ve hayatında derin izler bırakmış aile bireylerini, dostlarını, aşklarını, öğretmenlerini ve Salazar'a karşı birlikte mücadele ettiği insanları bularak ve onların anılarını ve Prado'nun geride bıraktığı yazılarını kullanarak bir yap-boz oyunu gibi, bir yaşam öyküsünü ortaya çıkarmaya çalışır. Bu sırada da tanıdığı bu insanların hayatlarına dokunur. Kimiyle dosluklar geliştirirken kiminin geçmişte donup kalmış hayatının buzlarını çözmekten geri durmaz.
Mercier kitabında gerçek bir edebi lezzet vaadini fazlasıyla yerine getiriyor. Bir mozaik tabloyu farklı yerlerinden tamamlayarak harika finale ulaştırıyor. Prado'ya söylettiği/yazdırdığı metinlerin bazısında anlamakta zorluk çeksem de genel olarak kolay okunan, keyif veren akıcı bir kitap Lizbon'a Gece Treni. Edebi lezzeti uzatmak için yavaş ve sindire sindire okudum. Bir G.G. Marquez veya Louis de Bernieres kitabı okur gibi hissettim kendimi kimi zaman, aldığım tat bakımından.
Sonuç olarak, kurgusuyla, içeriğiyle ve anlatımıyla bir edebiyat şaheseri. Edebiyat severlere ısrarla okumalarını öneriyorum.