Sonunda bir kitabı da bitirip rahatlamış oldum. Lordum, gerek kapağı, gerekse konusu itibariyle "Beni okumalısın" dedirten bir kitap oldu benim için çıktığı günden beri. Ayrıca paylaşılan alıntıları da genel olarak beğenmiştim o zamanlar. Biraz da yazara ve kalemine değinmek isterim.
Freya Mclowell, aslında bir Türk yazar ve Wattpad yazarlarından biri. Wattpad'de edindiği başarısından sonra Ephesus ile anlaşıp ilk kitabını bizlerle buluşturdu. Ephesus'un Türk yazar konusunda genelde iyi seçimler yapması ile Rita Hunter, Jennifer Royce gibi Türk yazarların tarihi aşk konusundaki başarılarından sonra bu yazarımıza da bir şans vermek istedim.
Ben yazarın kalemini gerçekten çok beğendim. Betimlemeleri gayet sağlam ve akıcı bir kalemi var.
Fakat zevkle aldığım kitap beni hayal kırıklığına uğratmadı dersem yalan olur. Hepsini tek tek sayacak olursam:
Hikaye kesinlikle orijinal değildi. Aslında bana göre İskoç hikayelerinin hiçbiri orijinal değil. İskoçları anlatan romanlarda oluşturulan karakterler de hikayenin genel akışı da çoğunlukla birbirine benzer veya daha önceden başka bir yazardan okuduğum hikayenin aynısını okuyor ve karakterlerini görüyor olurum. Bu hikaye ise bugüne kadar yazılmış bütün İskoç romanlarının bir toplamıydı. Bazı yerleri Julie Garwood, bazı yerleri Monica Mccarty'den alınmış mesela.
Rose karakteri acayip dengesiz biri. Eider'den hoşlanmayan kızımıza evlendikten sonra ne olduysa aniden adama aşık oldu. Ayrıca millete cesur görüneceğim diye salaklıkta uzmanlık seviyesine çıktı. Örneğin sevdiği birine önemsiz bir şey olsa da sanki o kişiyi öldürmüşler gibi çevresindekilere afra tafralar yapmalar. Savaş mı çıktı, ille kendisi en önde olup her şeyi çözmek zorunda. Biri kızımıza yardım edecek veya uzak durmasını söylediği zaman da daha da psikopatlaştı.
Hele bir salaklığı var ki off off. O da şu. Eider savaşa gider ve Rose durur mu, tabi ki hayır. Yalnız şöyle bir durum var: Rose hamile. Evet yanlış okumadınız. Kızımız hamile ve ben savaşa gidersem çocuğumu kaybedebilirim düşüncesi bir kez bile aklından geçeden Eider'i korumak istiyor o haliyle. Hem de bu salaklığı 2 kez yaptı. Ve sıfır zarala çıktı bu savaşlardan. Ağzımı bozduğum için özür dilerim ama senin yaptığına ve "Oha!" derler Rose.
Yazar sayesinde ilk kez bıyığı ve sakalları olan bir baş erkek karakter okudum. O yön hoşuma gitmedi desem yalan olur. Çünkü benim bildiğim eski zamanlarda İskoçlar bıyık ve sakal bırakan erkeklerdi ama ne hikmetse okuduğum İskoç romanlarındaki bütün erkeklerin bıyık sakal yok, saçlar da kısacık.
Yazarın kalemini beğensem de hikayeyi anlatmada sorunlar da yok değildi. Örneğin karakterlerimiz arasında konuşma geçecek. Rose cümlesini söylüyor, ardından yazar cümledeki anlamı karakterin durumu ile beraber 2-3 paragrafla anlatıyor. Sonra Eider kuruyor cümle aynı şey onda da yaşanıyor. 470 sayfa boyunca da sürdü bu durum. Veya bu karakterlerimiz kendi arasında aşk yapacak gel gör ki o durumdan aslında çok uzaktalar, o durumda bile birbirlerini lafla ezme çabalarını okudum.
Ayrıca karakterlerin Tanrı ile konuşması ne allasen? Rose ve Eider iç sesleriyle Tanrı ile konuşuyor ve Tanrı da onlara cevap veriyor. Yani olmamış, hem de hiç.
Eider, Rose'a "Senin sevemem çünkü kimi sevdiysem onlara zarar geldi." diyor. Gel gör ki yazar bu cümleyi 3-4 yerde kullandı ve hepsinde ya Rose bunu ilk kez duydu veya dinlemedi onu.
Kitabın eksikleri ve kötü yönleri çok fazla ama okutturdu mu kendini? Evet, okutturdu. Yazarın üslubunun değişeceğini sanmıyorum ama 2. kitaba düzelteceğini düşünüyorum kendisinin.
http://belleninkutuphanesi.blogspot.com.tr/2016/01/lordum-yorum.html