oohh ohh, tasvir, tasvir, ne tasvirler ama...
Evet, evet bir klasik (benim klasiğim değil)... ama sıkılmadan okurum diyenlere anca tavsiye ediler; kitabın dili biraz ağır geldi -biraz diyelim de ayıp olmasın- çok fazla tasvir var. Bu tasvirler bir yerden sonra sıkıyor insanı. O cümleler, betimlemeler o kadar uzuyor ki konudan kopuyor insan bazen, herkesin harcı olacak bir kitap değil gibi geliyor bana. Kitaptaki betimlemeler bazen öyle ayrıntılı ve abartılı ki resmen insanı boğuyor. Bir örnek: burada sadece bir Kutudan bahsediliyor "içi sarı ve siyah damarlarla süslü menekşe renginde makbul pelesenk ağacı üzerine işlenmiş olan bu zarif kutu, yabancı gözlerden saklanmış,saatlerce ona emek verilmiş,çalışan bir kadının düşünceli başı onun üstüne eğilmiş, ipek bukleleri onun üstünde salkımlanmıştır. Kanavicenin örgüleri ve ilmikleri arasına derinden gelen sevdalı nefesler süzülmüş, hergün onun üzerindeki iğne ya bir hatırayı yada bir umudu çivilemiş ve birbirine karışan bütün bu ipek teller aynı sevdanın sesiz bir devamı olmuştur." Kitabın ilk bölümü çok durağan öyleki nerdeyse okumayı bırakacaktım ama ikinci yarısı daha sürükleyici geldi bana.
Kitabı bitirdiğinizde, -zamanla- aklınızda kalacakları hesaplasanız en fazla 20 sayfalık bir bilgiden ibaret olacaktır.
Halid Ziya Uşaklıgil Aşk-ı Memnu'da Bihter'i tasarlarken Madam Bovary'den esinlendiğini duydum sanki bir yerden. Ama doğru da olmayabilir...