Uzun zamandır beni bu kadar etkileyen bir kitabı okumamıştım. Neresinden başlasam neresinden bitirsem bilemiyorum. Yusuf’un her gün azar azar tükenip Barlas oluşunu mu anlatsam Nesil’in imrenilecek ve yıkılmaz aşkını mı? Ya da küçük oğlunu, kardeşini, tek arkadaşını, sırdaşını bir gecede kaybeden Yesra’yı mı?
Duygular ilme ilme kelimelere işlenip yüreğimde düğüm olması tamamen yazarın büyük başarısı ne söylesem ne anlatsam dökebilir miyim bu başarıyı kelimelere harflerim bir araya gelip cümle olur mu bu güzel kitaba tek kelimeye sığdırabilir miyim Yesra’yı, Barlas’ı Yesra’yı ve Ekin’i. O kadar yaşadım ki hikayeyi izbe bir sokakta görür müyüm acaba Yesra’yı ya mutlu bir çifttin gözlerinde görür müyüm Barlas ile Nesil’i? Mutlulukla el çırpan meleği, mucizeyi görür müyüm? Ben çok isterim ve eminim kitabı okuyan ve okuyacak olan herkes bu manzaraya şahit, tanık olmak ister.
Böylesi aşk. Nesil’in Barlas bildiği Yusuf’a aşkı, Barlas’ın karanlığa kilitlediği Yusuf’un Yesra’ya özlemi. Ekin Barlasın yolunu aydınlatırken Nesil genç adamın acemi olduğu bu yolda elini tutan gözlerinin kamaşmasını engelleyen güzel melek. Peki bu melek ne kadar sarabilir Barlas’ın yaralarını. Hoş görebilir mi küçük Yusuf’u, büyütebilir mi sabır gösterebilir mi yabancı olduğu dünyanın kara gözlü çocuğuna.
Maviş çiçekli gözleriyle kardeşinin hatıralarında olan Yesra hatırlıyor muydu küçük oğlu Yusuf’unu yoksa o da mı çevirmişti bakışlarını. Dönmüş müydü sırtını bu zavallı Yusufçuğa. Yusuf Kırımlı tıpkı Barlas’ın istediği gibi soğuk bir mezar taşı olabilmiş miydi?
Her şeyi tek bir satır atlamadan okuyan ben her bir sorumun cevabını alırken gözyaşlarım zarif bir gerdanlık oldu hatırımda. Uzun lafın kısası herkes okumalı bir insanın, yaşamakta görmekte nefes almakta acemi olan bir insana mutluluğu öğretmesini en önemlisi mutluluğu olmasını.