“…Bir başmelek gerçekten sevince.”
İkinci okuyuşum ama araya uzun zaman girdiği için (Artemis sayesinde kitabı unutuyordum!) ilk kez okuyormuşum moduna girdim. Serinin devam kitabının da kasımda çıkacağını öğrenince çok mutlu oldum. Şayet, Raphael ve Elena’dan daha fazla ayrı kalmak istemiyorum. Her şey daha yoğundu. İlk okuyuşumda fark edemediğim detayları bulmak, yeni, olay kurgusuna aşina olmadığım bir kitapmış hissi yarattı bende. Ama her şeyden önce o kapak ve ayraç beni benden aldı. Resmen ‘ben kaliteyim’ ‘beni alıın’ dedirten bir kapaktı. Yabancıya teşekkürler.
Konuya gelirsem (bu arada okumayan kaldıysa üzüldüğümü açıkça belirteyim hayatınızda Raphael ile henüz tanışmamış olanlara şiddetle tavsiyemdir. Bu eksikliği yaşamayın ) Elena Deveraux doğuştan bir vampir avcısı. Koklayıp, yer tespiti yapıp, sonrada onları haklıyor. –Çok havalı değil mi?- En iyisi desem olur belki. Bana göre öyle de kendisi Yine günlerden bir gün avını yakalayıp görevini tamamladıktan sonra yeni bir iş teklifi (teklif değil de bir emir desek) gelir. Geri çevirmesi mümkün olmayan bu teklifi, şehrin –seksi, sert, mükemmel gözlere ve kanatlara sahip- başmeleği Raphael yapar. Ve gerisi için alıp okumanız icap eder Bütün olaylar Ellie’nin başka bir avı (sıradan olmayan bir av) yakalaması gerektiğini anladığında başlıyor ve aynı heyecanlı tonda devam ediyor. Son sayfalarda nefesinizi tutacağınıza eminim. Bana göre kusuru, arada tekrar eden birkaç kelime ve çok belli olmasa da çeviri hatalarıydı. Ama okunmayacak derecede değil.
Elena, kendisini duygusal açıdan tutan bir kız. Raphael ise kötü çocuk diyebiliriz. İlerleyen sayfalarda öyle olmadığını sizlere yeterince kanıtlıyor orası ayrı. Yine de Elena’ya oyuncağım demesi bir ara hadi be oradan dedirttin. Ama öyle bir bölüm var ki Raphael ‘güzel seviyor’ dedirten bir sahne. Hemen koşun alın!
“Kötülük tahmin etmesi kolay bir şey.” Yalandı. Çünkü bazen kötülük, sinsice içeri sızan ve en kıymet verdiklerinizi elinizden çalan, geriye bir duvara vuran yankılar bırakan pis bir hırsızdı. – Elena
“Suratıma bakmayacak mısın Elena?”
“Hayır.” Elena yukarıyı seyretmeye devam etti.
“Sana bakınca her şey karman çorman oluyor.”
“Dmitri adeta duble kremalı bir çikolatalı pasta gibi. Dışından güzel görünüyor, hepsini yemek istiyorsun ama esasında, şekerden miden bulanıyor.” Dmitri’nin duyulara hitap eden doğası boğucuydu, ağırdı, insanı çektiği kadar iten bir battaniyeydi.
“Eğer o pastaysa ben neyim?” Elena’nın dudaklarına, çenesine değen acımasız, tensel hazları canlandıran dudaklar.
“Zehir,” diye fısıldadı Elena. “Güzel, baştan çıkarıcı bir zehir.”
Raphael tam arkasında öylesine kıpırtısız oldu ki, Elena’nın aklına fırtına öncesi sessizlik geldi. Fakat fırtına çarptığında Elena’nın içinde en derine giren, onu çırılçıplak bırakan, ipeksi bir sesle geldi. “Yine de ben pastaya yumulacağına, zehirde boğulmanı yeğlerim.”
“Beni yatak arkadaşı yapmaya çalışıyordu. Geri çevirdim.”
“O teklifi tam olarak nasıl geri çevirdin?”
“Boğazını keserek.” Elena ile tanışın :))