http://illekitap.blogspot.com/2018/08/vi-keelan-penelope-ward-narsist.html
Veee kurgularına bayıldım, karakterlerine aşık olduğum, kitaplarına taptığım yazar Vi Keeland bu sefer Penelope Ward ile birlikte kaleme aldıkları Narsist ile kaşımızda.
İki yazarın yazdığı kitaplarda genelde ön yargılı olurum, çünkü anlatım tarzının illaki değişeceğini düşünürüm ama bu kitapta bunu hissetmedim. Bu da oldukça uyumlu anlatım tarzları olduğunu gösterir ya da çevirmenin çevirirken farkına varmadan bir uyum yakaladığını.. .orijinali okuyan daha iyi bilir gerçi ama ben bir uyum hissettim iki yazarın anlatımında çünkü kopukluk hiç olmadı.
Kitabın kısaca konusuna değinmek gerekirse; bir gün Soraya trende öfkeli sesiyle karşısındakine emirler yağdıran bir adam dikkatini çeker ve bu adam durağında indikten sonra telefonunu düşürdüğünü fark eder. Telefonu alıp sahibine ulaştırmak istediğinde karşı karşıya kaldığı muamele sonrasında karşısındaki bir ders vermek zorunda kaldığında hayatının oyununu oynadığının farkına bile varmaz. Graham, telefonunu düşürdüğünün bile farkında değilken telefonunu oldukça ateşli bir tartışma sonucunda geri almış olmanın yanında ona telefonu geri veren kişinin ona gönderdiği fotoğraflarla hayatının değiştiğinin farkına sonradan varır.
Sadece kaybolan bir telefonla başlayan ikilinin mesajlaşması sonrasındaki geri çevrilmesi imkansız çekimle başta randevulaşarak birbirlerini tanımaya sonrasında cinsel tatmini yaşamaya başlarlar. Tam her şey yolunda gidiyor derken Graham hayatının en büyük şokunu yaşarken Soraya oldukça büyük ikilemde kalırken geçmişin korkularıyla yüzleşmek zorunda kalır.
İkilinin aşkı büyük bir sınavdan geçerken bir kez daha korkuların ve geçmişin geride kalması gerektiğini ve aşkın her şeyden üstün geldiğini gözler önüne seriyor yazarlar.
Graham ile Soraya'nın mesajlaşmalarını çok eğlenceli bulduğumu söylemeliyim. İlk başlarda çok eğlenceli bir şekilde başlayan mesajlaşmaları sonrasında randevulaşmaları ve sorasındaki mesajlaşmaları falan cidden çok eğlenceliydi.
Soraya'nın arkadaşları Del ve Tig ise... bayıldım. Cidden iyi arkadaşlarken Graham'ın arkadaş bakımdan yalnızlığı ya da zamanında en iyi arkadaşlarından yediği darbe sonrasındaki yalnızlığı üzücüydü ama Soraya ile olan ilişkisi hem aşk hem arkadaşlık iken oldukça iyi işlenmişti.
Genevieve ve Chloe detayları çok hoştu. Her ne kadar sürtük Genevieve'den nefret etsem de Chloe'yi sevdim... hem de çok sevdim. Soraya'nın yaptığı fedakarlık adı altındaki ahmaklık için ben şahsen Genevieve suçlayamam çünkü o kadının en başından beri amacı belliyken onun oyununa gelmiş olmak senin suçundu Soraya... üzgünüm.
Graham ise... bence Graham yaşanırdı anlatılmazdı. Ben bu yazarın cidden her kızın hayallerindeki erkeği yazabildiğini düşünüyorum. Bu dahil üç kitabını okudum ve üçünde de erkekler hep ne istediğini biliyordu ve peşini bırakmıyordu. Bu özellik Graham'da da vardı ve ben bunu sevdim ki bence Graham'ın kişiliğine de yakıştı açıkçası.
Kitabın sonu çok tatlıydı. Son iki bölüm... bence bu kitaba yakışan sondu diyebilirim.
Ama... bu kadar güzel sözün üstüne bir ama gelsin... bu kitabı okuyan herkes çok sevmişti ki bende çok sevdim bunu inkar edemem ama bence ne Patron ne de Egomanyak kitaplarından daha iyi değildi. Çoğu okur kıyaslamaya girmiş ve daha iyi olduğunu söylemiş ama bence değildi. Onlardan bir tık geride kaldı diyebilirim. Ah evet, güzeldi, çok keyif aldım okurken de ama onlarla kıyaslandığında muhteşemdi diyemem.
Beni topa tutmayın ama bu benim düşüncem ne yazık ki. Tabi ki 5 üzerinden 4,5 verdim çünkü puanlamamı diğer kitaplarına kıyaslayarak yapmıyorum, okuduğumda ne derecede sevdiğime göre veriyorum ama kıyaslama yaparsam da diğerlerine göre bir tık geride kaldı benim nazarımdı. Ama yine de bu yazarı sevenlere tavsiye ederim güzel bir romanstı ve fazlasıyla +18'di diye araya sıkıştırmam gerek :)