Caroline'nın hikayesi günümüz Parisin'de geçer. Caroline son günlerde kendini hiçbir şey gibi hisseder. Herhangi bir ülkeye ya da insana ait değildir. Hiçbir bağı olmayan hayatta sürüklenip giden bir hayalet gibidir. Böyle bir dönemde dünyada görmeyi istediği son insanı görür. Görmek istemediğini söylediği halde karşısına çıkmıştır. Bu yüzden öfkelidir daha kendine gelemeden bir kaza geçirir. Beş gün sonra hastanede uyandığında bir şey hatırlamaz haldedir. Hatırlamaya çalışırken sürekli gittiği Nazilerin Paris'i yağmaladığı zamanlardan kalan restoranın şefi Victor yardımcı olmaya çalışır. Caroline güzel bir evde, üzgün, sakin bir hayat yaşadığını fark eder. Bir erkeğin ve küçük bir kız çocuğunun anılarını belli belirsiz hatırlarken kim olduğunu anlamaya çalışır. Birde evinin yenilenmemiş tek odasında Celine adında bir kadının 1943'de Luc Jeanty'ye yazdığı mektupları bulur. Gazetecilik okuyan bir öğrenci ise kendisine ulaşır. 1940'lı yıllarda Fransa'nın Naziler tarafından işgali sırasında Paris hakkında bir yazı üzerinde çalışıyordur. Hiç anlatılmamış hikayeleri paylaşmak ister. Rue de Cler caddesinin eski sakinleri ile ilgilenir. İşgal sırasında direnişçilerle birlikte çalışan Fransız hemşirenin tuttuğu defterde Caroline'nin evinden detaylı bir şekilde bahsedilmiştir. Ev Celine'nin Alman subay tarafından esir tutulduğu evdir.
Celine on iki yaşındayken annesi öldükten sonra babası ile Normandiya'dan Paris'e gelmiştir. Babası ile yeni bir hayata başlamışlardır. Evlenmiştir. Düğününden altı ay sonra hamile olduğunu söyleyemeden kocası ölmüştür. Kızı Cosi sayesinde hayatta kalmış kızı ona yara bandı olmuştur. Artık babası yedi yaşındaki kızı ile yaşar ve çiçekçi dükkanlarında çalışır. Yıllar sonra yeniden birine karşı bir şeyler hissetmeye başlar. Okuldan arkadaşı Luc ile görüşmeye başlamışlardır. Luc aile işlerinden uzak durmuş Fransız polisinin yüksek rütbeli bir üyesi olmuştur. Tam birbirlerine açılmışken Luc'un görev için gitmesi gerekir. Geldiğinde ise evleneceklerdir. Şehir Nazi askerleri tarafından istila edilmiştir. Celine'nin babası yarı Yahudi olduğundan hep arkalarını kollamak zorundadırlar. Korkarak yaşadıkları bu dönemde Alman subay Reinhardt'ın dikkatini çekince subay onları fark eder. Dükkanları sarı yıldızla damgalanır, müşterilerini kaybederler. Celine tam babasını ikna etmiş Luc'un bıraktığı para ve yeni kimlikler ile kaçacakları sırada yakalanırlar. Celine takan Alman subay Celine'i evine götürür. Kızı ise bir şekilde kurtulmayı başarıp arkasından gelince kızını subayın Rue de Cler 18 numaradaki katı bir kahya kadın ile kilitli kaldığı evinde saklamaya başlar. Her gün kurtarılmayı umut ettikleri mücadeleleri başlamış olur.
Yine yazarın tarzı olan geçmiş ve günümüzden iki kadının hikayesi. Yazara göre biraz daha basitti kitap. Bazı mantık hataları vardı ama yine harikaydı. En güzeli ise küçük Cosi ve cesaretiydi. Yine geçmişteki aynı mekanlarda yaşamaları, geçmişten hala yaşayanların olması güzeldi. Celine'nin kızı için subaya, tecavüz ve işkencelerine katlanması, Cosi'nin yatağın altındaki gizli bölmede ki hayat mücadelesi çok güzeldi.