Ahmet Ümit’in, Agahta Christie tarzı kurgusunun daha ağır bastığı eserlerinden. Yani bir köşke değil de bir kazı alanına toplanmış şüpheliler mevcut. Katilin dışarıdan biri mi yoksa içlerinden biri mi olduğu sorunsalı belli bir noktaya kadar başarıyla korunmuş. Sanırım yazarın öykücülüğü de bu romanla başlamış. Yani öykücülükten kastım polisiye ile harmanlayışı. Yazıttan aktarılan kısımlar gerçekten güzeldi. Yer yer tarihi bir yazıttan aktarılıyor olmasına karşın günümüzde kullanılan tabirler göze çarpmıyor değil. Fakat bu yerli, yabancı hatta hatırı sayılır üne sahip birçok yazarın düşebileceği bir hata. Bununla birlikte gayet iyi kotarılmış masalsı bir anlatım var. Yazıt ve bölümlerin son cümlesinde geçen kelimelerin diğerini başlatan cümleler içinde de geçmesi hoş bir detay. Yazıtın öyküsü çok trajik ve ne yazık ki insanlık hakkındaki tespitler sonuna kadar doğru. Ana olaydaki kurgu ise yer yer tekrara düşmekle birlikte özellikle Yüzbaşı Eşref’in anıları gayet çarpıcı. Final ise oldukça cesur bir fikir. Desteklemem mümkün değil ama sadece bir kurgu adına bu çıkışı beğendiğimi belirtebilirim.