Semaver / Sarnıç / Şahmerdan / Lüzumsuz Adam

7 puan

Saik Faik; Cumhuriyet dönemi sonrasında dönemin yazarları şairleri gibi doğu-batı medeniyetleri arasında hiç bir akımın etkisinde kalmayarak, klasik öykü tekniğini yıkarak kökü kendisinde olan modern Türk öykülerinin öncülerinden biri olmuştur. Öykülerinde daha çok toplumsal sorunları değil bireysel sorunları ele alan, daha doğrusu edebi bir özellik olup olmadığı kaygısı taşımadan aklına ne gelirse yazan, kendi özgün dilini oluştururken André Gide ve Jean Genet gibi isimlerden etkilenen yazarın ölümünden sonra Burgaz Adası'ndaki evi müzeye dönüştürülmüştür. Adına her sene öykü ödülü verilen Abasıyanık’ta benim için Genet gibi anlamlandıramadığım, kendimle bütünlük kuramadığım yazarlar kapsamında yerini aldı.
Saik Faik için genelde huzursuz ve yalnız bir adamdı tanımı yapılır. Bu huzursuzluğa etken şey içinse onun “işe yaramıyor hissi” içinde olmasını söylerler. Varlıklı bir ailenin ferdi olan Sait Faik; “Yazı yazmayı iş saydığım için başka bir iş yapmamaya karar vermiştim kim ne derse desin. Yalnızca yazılarımla geçinme kararımı kafamdan kimse söküp atamaz” demesine karşılık yine de kendisini bir işe yaramayan adam hissi içinde bulur bunu da agresif tavırlarıyla etrafına belli edermiş. Bir yurtdışı seyahati sırasında pasaportuna “işsiz” yazılmasına fena içerlemiş birçok sohbet ortamlarında ve yazılarında bunu dile getirmiştir. Yalnızlık hissini ise; babasının ölümü, Medar-ı Maişet Motoru ilk kitabının toplatılması ve siroz teşhisi konması üzerine üç kez yazmayı bırakmış ama kendi iç dünyasındaki kargaşadan ve sürekli kafasında dönen kurgulardan kurtulamaması üzerine tekrar yazmaya başlayarak “yazmasaydım delirecektim” diyecek kadar belli etmiştir.
Daha çok kitaplarıyla yazar olarak tanıdığımız Sait Faik’in şair yönü de vardır. Fakat şiirlerini okuduğumda yüreğime dokunan mısraları yok denecek kadar azdır. Sanırım bu benim, şiir yazma da ölçünün hecenin sonradan öğrenilebilir ancak o yüreğe dokunan duygunun doğuştan gelen bir yetenek olduğuna inandığım olgusundan ileri gelebilir. Mesela bir Ahmed Arif, bir Cemal Süreya daha hisli adamlarmış gibi geliyor ve bu adamlar sanki şiir yazmak için doğmuşlar gibi hissettirdiklerinden onların yazdıklarını duyguda örtüştürebiliyorum. Benim için Sait Faik’te durum böyle değil bilemiyorum belki de bu durum benim önyargılarımdan biridir.
Kitap; içinde çarpıcı betimlemeler ve aforizmaların bulunduğu kısa öykülerden oluşuyor. İtiraf etmeliyim öyküler sürükleyici değil ama her öykü kelime dağarcığınızı geliştirmek adına bir şey öğreniyormuşsunuz hissiyatı vermesinden ötürü okumaya devam ediyorsunuz. Zaten kendisi de öykülerin sonunu güzel bağlayayım diye bir çaba içine girmemiş, içinde biriktirdiklerini anlık bir anlatımla bir nefeste kendine özgü sade üslubuyla yazmıştır. Bu öyküler kitabında benim en çok duygulandıran öykü “İpekli mendil”dir.” İhtiyar Talebe ise en acıklı öyküsüdür. “Meserret oteli” içinde geçen bir resimdeki portreyi anlatırken ki betimlemeye inanılmaz şaşırdım kendi kendime “insan böyle bir benzetmeyi nasıl yapabilir ki” dedim. Saik Faik için; yazarlarında normal insanlardan üstün bir tarafı olmadığını belli etmek istercesine halktan olduğunu Burgaz adada öylesine mütevazi bir hayat sürdüğünü cenazesine katılan edebiyat dünyasının ünlü şairleri yazarları sayesinde aslında şöhretli ve mühim bir yazar olduğunu anladıklarını söylerler.

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »