Yazar, önsözünde metninde Weber'in bakış açısından yazacağını belirterek metni açıyor. Klasik Marksizmde özel mülkiyetin ortadan kaldırılmasıyla sınıfların yok olacağı öngörüsü bulunurken Weber, hem kapitalizm hem de sosyalizm de statü farklılıkları ve grup çatışmalarının süreceğini savunuyor. sosyolojide statünün rol kavramıyla ilintilendirildiğini ifade eden yazar rolün; kişinin toplumdaki konumunu tanımlayan beklentiler seti olduğunu belirtmiş. Bu açıdan bakılacak olursa statü, rolün durağan yanını belirtmekte. Statü paniği kavramını açıklayan yazar, bunun toplumdaki sosyo-ekonomik değişimlerin ima ettiği tehditlere verilen tepki olduğunu ifade etmiş. Statünün 2 bileşenini tanılayan yazar bunları; verilmiş statü ( ırk, yaş vs. ) kazanılmış statü ( eğitim, yetkinlik vs. ) olarak ayırmış. Modern toplumun gelişim yönünü verilmiş statüden kazanılmış statüye geçiş yönünde olduğunu söyleyen yazar, ardından zümreleri tanımlamış.
Statü gruplarının; kıt kaynaklara, bu kaynakların kültürel, ahlaki veya simgesel sıfatlar dahilinde ulaşma ayrıcalığı elde eden komünal gruplar olarak tanılayan yazar, bu grupların var olmasının dahi içerisinde çatışma ve mücadeleyi barındırdığını belirtmiş. Bireylerin bu gruplar içindeki statüsünün ise aldığı ödüller ve formal takdirlerle ölçüldüğünü okuruyla paylaşarak ödül verme ritüellerini kuşatan sosyal gösterilerin gruba bağlılığın değerini onaylayarak grubun bütünleşme ve kimlik algısına katkıda bulunduğunu da eklemiş. toplumun, hayatta kalmak için, bireyler arasında yapılan sonsuz mücadele alanından başka bir şey olmadığını vurgulayan yazar, sıkı çalışmanın ve üretimden ziyade çalışmamanın, tüketme; kazanılmış gelire bağlı olmayan toplumsal tabakaların karakteristik bir özelliği olduğunun altını çizmiş. Marx, weber, Abercrombie,Locke, Hobbes göndermelerine yer vermiş ve topluluk ile toplum arasındaki farkı açıklamış.
Durkheim, Spencer,Maine atıflarından sonra, çağdaş kapitalizmin geleneksel değerleri ve dinsel sistemleri tasfiye den toplumsal ve rasyonel davranış sistemlerinin hakimiyetinde olduğunu belirtmiş. En eski toplumlardaki mülkiyet ve ekonomik modellerin açılımlarına giren yazar, köleliğin; emeğin serbest olmadığı bir sistemde, basit bir nesne, üretim araçlarının bir uzantısı olduğunu, Marx'ın feodal toplum açıklamasında savaşçı ve tacirler sınıfı arasındaki farkı vurgulamakta ve tanımlamakta eksik kaldığını, feodal soyluluğa giden yolun kapısını ise şövalyelik ve silahşörlük yazılı kurallarının açtığını ifade etmiş. politik gücün kırsal kesimden kente kaymasının askeri soyluluğun sonunu hazırladığına dikkat çeken yazar, 17. yy sonlarında bireyci değerlerin kendini sanata formunda açıkça teşhir edebildiğini belirtirken kapitalizmin sınıfsal karakterinin burjuvazi, geleneksel köylülük ve aristokratik sınıflar arasında istikrarsız bir dizi ittifaklar halinde doğan kaynaşmanın ürünüdür demiş.
Liberal demokrasideki siyasal yönetimler, toplumsal hakları geliştirdiklerini iddia ederler ancak buna rağmen eşitsizlik son derece yaygındır. Hükümetler fırsat eşitliğini geliştirmeye çabalar ama sonuç eşitliğini güvence altına alma konusunda çaba göstermezler diyen yazar, çağdaş toplumların koşulları çoğu zaman yarışa ( mecazi olarak ) aynı noktadan başlayan birey takımlarının, sonunda kazananlar ve kaybedenler olarak sınıflandırıldığı rekabetçi bir oyun bağlamında değerlendirdiklerini fiade etmiş. profesyonel ve yarı profesyonel çalışanlar grubunun ortaya çıkmasının ( beyaz ve mavi tasma veya yaka/ adını siz koyun ) kapitalist üretim sistemlerinin bürokratikleşmesinin bir sonucu olduğunu söyleyen yazar, çağdaş toplumların tüm toplumsal ve ekonomik koşularını "Pazar" ın belirlemeyeceğinin altını da çizmiş.
Weber, devletin düzenlediği kapitalizm den sonra toplumsal yapının devletin düzenlediği sosyalizme kayacağı öngörüsünü okuruyla paylaşıp statü bloğu politikalarının modern bir politik yanaşmacılık ( clientelism ) olarak yorumlayan yazar, refah sistemine karşı olan içerlemenin sistemin geleneksel ayrıcalık ve güç hiyerarşisinde bir aşınmaya neden olacağından çekinen ayrıcalıklıların hissettiği kültürel kaygı olduğunu vurgulamış. Sosyal grupların kendilerini rakiplerinden "üstün" eğitim , konuşma ve davranışlarla ayırt etmeye çabaladığını, eğitsel erişim ve sınıf konumunun asla tam olarak özdeş olmadığını da ifade eden yazar, kültürel alan içindeki rekabetçi mücadelenin, bir kültürel işaretler ve hayat tarzları ahenksizliği patlaması ürettiğini savunarak metnini kapatmış.