Ne diyeceğimi bilemiyorum aslında. Didem Madak'dan sonra beni etkileyen ikinci kadın yazar/şair Ayfer Tunç oldu galiba. Kitabı anlatmadan baştan diyebilirim ki bu kitabı kesin okuyun.
Ayfer Tunç'un, Suzan Defter isimli romanı her ne kadar üzerinde roman yazsa da aslında tam olarak roman sayılmaz. Kitapta biri erkek diğeri kadın iki karakterin yaklaşık bir aylık günlüklerini okuyoruz. Bu yönüyle bu kitaba tam olarak roman diyemiyorum ama anlatı denilebilir.
https://okunmuskutuphane.blogspot.com/
Bu günlükleri okuduğunuzda eşlerinden boşanmış, etrafları kalabalık olsa da aslında tek başlarına kalmış ve melankonik bir hava içinde hayatlarını sürdüren bir erkekle bir kadının hayatını kısaca okumuş oluyoruz. Bir aylık bile tutmayan bu günlükler aslında okuyucuyu ara ara karakterlerin geçmişlerine de götürmüş. Böylece karakterlerin hayatlarını da az çok okumuş oluyorsunuz. Dil çok güzel ve akıcı. Bir bölümü/günü bitirdiğinizde diğerine geçmek için can atıyorsunuz. Kitabın çoğu yerinde anlatılan olayların/olguların dile getirilişi benim yazarın bir hayranı olmama sebep oldu. Çok... Çok ama, çok kere bir cümleyi ya da bir bölümü bitirip kitap daha elimdeyken düşüncelere daldım. Minnacık bir kitap ama kocaman ruhlar var bu kitabın içinde.
Ayfer Tunç, benzer erkek ve kadın karakterleri bir şekilde bir dönem için birleştirmiş. Çok da iyi etmiş. Yalnız kafama takılan bir kaç şey var. Onları da söylemeden duramayacağım. Kadın karakter Derya'nın abisini bu kadar çok sevmesini bir türlü çözemedim. Bu kadar sevgi biraz fazla olmamış mı sevgili Ayfer Tunç? Bir de erkek karakter kadını yani Derya'yı, Derya olarak değil de Suzan olarak tanıyor. Bunu çözemedim. Kitabın bir yerinde bunun nasıl olduğu yazılıysa da demek ki ben kaçırdım. Yok ben kaçırmadıysam aydınlanmak istiyorum. Son olarak kitabın yani günlüklerin sonu sanki yarım kalmış gibi. Sonunu söylemeyeceğim okuyucunun tadını kaçırmamak adına ama ne bileyim devam etse bir şeye bağlansa, kadınla erkek zaten güzel anlaştılar evlenselerdi ya da birisi ölseydi filan. Belki de birazcık Türk filmi tadında gibi şeyler istiyorum ama bu kadar güzel bir kitap ve sonunda yoksunluk hissi...
Son olarak okuyucuya tavsiyem bu kitabı kesinlikle okuyun ancak bir şeye parmak basmak istiyorum. Kitabı elinize aldığınızda 16 kasım cuma günü ile hikayeye/günlüklere başladınız. Bir baktınız karşı sayfada da aynı tarih var. Bu kafanızı bulandırmasın. Kitap her iki karakterin günlüklerinin sırayla basılması ile oluşmuş. Yani önce erkeğin sonra kadının günlüklerini okumayacaksınız. Aynı günü hem kadından hem erkekten dinleyeceksiniz. Size tavsiyem önce birinin günlüklerini bitireyim sonra diğerini bitireyim demeyin. Olayın sıcaklığını kaçırmayın böyle yaparak. Son dedim ama, son bir son daha eklemem lazım :) Kitabı elinize aldınız soldaki sayfayı okumaya başladınız. Şuna da dikkat edin. Soldaki günlükler erkeğe hemen karşıdaki sayfada yani sağdaki sayfadaki günlükler ise kadın ait. Karışmasın rica ediyorum. Soldaki ilk sayfayı okudunuz hemen sayfayı çevirin ve devamına yani yine sol ve arka sayfaya geçin. Biraz karışık olmuş olabilir ama okuyunca anlayacaksınız.
İyi okumalar..
Diğer roman incelemelerim için https://okunmuskutuphane.blogspot.com/search/label/romanlar