Tristram Shandy'yi çok çok kısa özetlersek; birçoğumuz gibi ne kadar çabalasa da şekle sokulamayan bir hayat yaşayan Tristram kendi hayat hikâyesini yazmaya çalışıyor. Ama elinden kaçıyor, çünkü hayat çok zengin, dopdolu. Sanatla bütününü sarmalamak kolay değil. Hikâyesini doğumu ve öncesiyle anlatmaya başlıyor, babasının kendisi üzerine kurduğu ama bir türlü tutmayan planlarla devam ediyor.
Konu hikâyeden hikayeye atlıyor. Arada durup yazmaya çalıştığı metinden bahsedip sonra “o değil de şu” misali başka bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Sürüsüne bereket karakter ve hikâye var. Adı Tristram Shandy ama daha çok babası, Toby amcası ve Toby'nin adamı Onbaşı Trim etrafında dönüyor anlatı. Bir de Yorik var mesela. Oğuz Atay'ın Olric'inin ilham kaynağı olduğu söyleniyor.
Sterne bir din adamıymış. Din adamlarından belli bir ciddiyetin üzerinde olması beklenir ama Shandy mizahi ve enerjik bir üslupla yazılmış. Arada metne boşluklar, renkli sayfalar, noktalar moktalar koyup okura nefes aldırıyor.
Tam anlamıyla kopuk kopuk ama bir o kadar da keyifle okunan bir eser. Orhan Pamuk çok haklı, harika kitaplar onlardan bir şeyler öğrenmek için değil, onlardan zevk alıp mutlu olmak için okunmalı.
Kitabı bitirdikten sonra kitaptan esinlenerek çekilen Tristram Shandy: A Cock and Bull Story'yi seyrettim.
Sinemaya uyarlanamayacak kadar geniş bir kitap olduğundan filmde çok zekice bir oyun var: “Tristram Shandy'inin sinemaya uyarlanmasının filmi”.
Film oyuncuların makyajıyla başlayıp hızlandırılmış bir şekilde kitaba giriyor. Tıpkı kitapta yazarın hikâye anlatmayı kesip hikâyesini yazmasına değinmesi gibi filmde de bir anda hikâye duruyor set ekibi ve yönetmen ortaya çıkıyor ve filmde neler yapabileceklerini konuşuyorlar.
Çok iyiydi; kitap da film de.