Üç Büyük Usta Balzac, Dickens, Dostoyevski

10 puan

“Üç Büyük Usta” Üzerine...

Balzac, Dickens, Dostoyevski



Stephan Zwieg’ın en bilinen eserlerinden birisidir.

19. Yüzyılın üç roman yazarını Balzac, Dickens ve Dostoyevski’yi ele alır bu eserinde.

Biri Fransız, biri İngiliz ve diğeri Rus bu üç romancıyı bir hayıflanma ile anlatmaya başlar; keşke bu kategoriye girecek bir Alman romancı olsaydı diye dert yanar ve bu eserinin, beklediği büyük Alman romancı için bir başlangıç olmasını ümid eder.

Balzak’ı toplumcu, Dikıns’ı aileci ve Dostoyevski’yi ferdiyetçi sayan Zvayg, bu temel üzerinden yola çıkarak onları inceler, anlatır.

Onları anlatmasının yetersiz olduğunun notunu düşen Zvayg, Balzak ve Dikıns’a bu eserde çok az yer ayırmasına mukabil, yine de, Dostoyevski ile alakalı bölümün diğerlerinden daha yetersiz olduğu kanaatini saklamaz; gerçi, Balzak için ayrıca müstakil bir eser vermiş ve onu etraflıca anlatmış az sayıda yazarlardandır.

Netice olarak, sahasında nadir kalemlerden olan Zvayg, bu kitabı ile edebiyat dünyasında iz bırakmış ve başvuru kaynağı olmuştur. İBDA MİMARI bile, Büyük Muztaribler isimli eserinin birinci cildinde yer alan Dostoyevski ile alakalı bölümü “Zvayg’ın anlatımı” ile diyerek eserinde yer vermiştir ki, bu, edebiyat dünyasında Zvayg’a ayrıca değer katmaktadır.

Balzak

“Allah’ın sırf kalabalık olsun diye yarattığı insanlar vardır” diyen bu tasvir dehâsı 1799’da Tourin’de doğar.

Napolyon’un imparatorluk yılları Balzak’ın gençlik yıllarıdır; Zvayg, Balzak’ın fatihçiliğini Napolyon’dan aldığını söyler. Doğrudur da… Eserlerini bilenlerce malumdur ki son Bonapartçı Balzaktır belki de? Napolyon karşıtları romanlarında ya köhne fikirlere sahiptir yahut da kötüdürler; yandaşları ise, dâima mazinin şanlı günlerinden dem vururlar…

Zvayg’ın belki de en ustaca anlattığı yazarlardandır Balzak; bunda, herhalde birazda birbirlerine benziyor olmalarının gerçekliğini sorgulamak gerekiyor?

Onu, “Don Juan du verbe-Sözün Don Juan’ı diye tasvir eder Zvayg; “en aşağı tabakadan bir köle gibi” çalıştığı işlerinde ızdırab duyan, sıkıntı çeken sanki Balzak değildir de Zvayg’dır!

Balzak romanlarında gördüğümüz, bir devrin Fransa’sına aid her sosyal hâdisenin ve heykel ve resimlerin; kıskançlık ve cimriliğin, aşkın ve ihtirasın bizi hayrete düşürmesi kadar, Zvayg’ın onunla bütünleşme ve onu anlama çabası da hayrete düşürüyor okuyucuyu.

Dikıns

Zvayg’ın dikkatini nasıl koruduğuna ve yazarken her biyografiyi sanki otobiyografisini yazıyormuşçasına hassas ruh hallerine büründüğüne en iyi misallerden birisi de Dikıns’a ayırdığı bölümdür.

Dikıns’ın o günkü İngiliz toplumundan ve döneminden ayrı düşünülemeyeceğini savunur. “Ama küçük şeyler” teferruatlar; Dikıns’ın teferruatçılığının diğer romancılar gibi hayâl, hırs ve başka hislerin arsasında binâ edilmediğinin altını çizer, anlatır. Onda mutlu bir aile vardır; insanların görmek istediği, duymak istediği, yaşamak istediği; içinde olmak istedikleri mutlu bir aile: Zvayg İngiliz toplumunun onda bulduğu şeyin bu olduğunu söyler ve o zamanlar ihtiyaç duyulan bu durumun dile getirilmesinin onu büyüttüğünü…

Balzak karakterlerinin her zaman yüksek hayalleri vardır; hep bir fetih arzusu peşinde koşarlar; Dostoyevski karakterleri de öyle; her biri “ateşli ve coşkulu”; oysa “Dikıns insanlarının hepsi mütevazıdır”. Zvayg onun hedefinin burjuva romantizmini keşfetmek olduğunu savunur. Onun görsel olduğunu ve bunun da tipik bir İngiliz tavrı olduğunu söyler; Balzak ve Dostoyevski karekterlerini çağırdığımızda, bizi bir hissin, ama bir Dikıns karakterini çağırdığımızda bizi bir görüntünün karşıladığını belirtir. Belki de 19. yüzyılın getirdiği ve 20. yüzyıla sarkan karmaşıklığı fark eden Dikıns bunu keşfetmiş ve mütevazı bir hayatı istemişti; kim bilir?

Dostoyevski

Zvayg onu anlatmak için kaleminin en çevik halini, hissinin en derin taraflarını ve kelimelerin en karmaşık hallerini kullanır; ama heyhat; hayatı sürekli çırpınma içinde geçen Dostoyevski midir yoksa Zvayg mıdır şaşarız okurken?

Bir şey söyler, sonra onu çeler; olmadı başka bir şey söyler; sonra ondan da vazgeçer! Onu bir türlü yakalayamamanın ızdırabı altında anlatır ve anlatır…

İlâhi bir durum karşısında olduğu hissini verir anlatırken okuyucuya; Holmsvârî bir kovalamaca peşinde Dostoyevski’yi tanımaya çalışırız.

Rehincinin sürekli ziyaretçisi Dostoyevski, son pantolonunu oraya bırakırken Zvayg dünyaya küfreder bir kızgınlık hâlindedir. Kezâ, istediği yüz rublenin gelip-gelmediğini kim bilir kaçıncı defa sorarken banka memurlarının gülümsemesini öyle çabuk ve öyle acâib anlatır ki, o banka memurlarından iğrenirsiniz; oysa aynı satırlara geri döner ve onlara tek bir laf etmediğini, ortada bir imâ’nın bile olmadığını görürken size bu hissi veren şeyin ne olduğunu düşünürsünüz.

Aslında okurun hissettiği, Zvayg’ın bir kartalın gözü gibi keskin bakış açısının hâdiseyi fotoğraflamakla kalmayıp içine nüfûz etmesi ile açıklanabilir sanırız?

Dostoyevski kahramanlarının hedeflediği camianın sosyal bir camia değil dini bir camia olduğunu savunur; haklıdır da! Tarkovski de Dostoyevski’yi buna benzer görür: gerçekten de o inanmak ister; bütün ömrü Allah fikrinin etrafında ve bu hissin istilası altında geçer.

Zvayg bu bölüm boyunca bir romancıyı değil de sanki ermiş bir adamdan bahseder gibi anlatır.

Ve günümüzdeki psikologların hocası diye onu gösterir; Dostoyevski’nin eserlerine aşina olanların mutlaka okuması gereken bir bölüm.

Üç Büyük Usta, Stephan Zweig, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Haziran 2010 İstanbul

Fatih Turplu, Baran Dergisi Sayı 302, 2012

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »