Yabancı

10 puan

Albert Camus' un okuduğum ilk ve tek kitabıdır. Bir kez orta sonda bir kez de lise sonda okudum bu eseri.
Kitapta Meursault diye bir karakter var ki kendisine duyduğum hayranlığı bir Catalina Otalvaro' ya duyuyorumdur, o da belki yani. Bizim ara sıra yaptığımız gibi cool görünmek amacıyla umursamaz bir tavır takınmıyor Meursault; düşünmediği hissetmediği için de bu kadar vurdumduymaz olmuyor. Aksine fazlasıyla düşünüyor karakterimiz ve her şeyin boş olduğu, ölümün olduğu yerde her şeyin anlamsız olduğu fikrine düşünerek varıyor ve baştan kabulleniyor her şeyi.

Sırf şu kitapla ilgili görüşlerim genel görüşlere uymuyor diye bile ayrıca hayran olabilirim Camus' a ve Meursault' a. Camus o kadar muhteşem bir kitap yazmış ki kitabın ana karakteri Meursault' un kitap boyunca toplum tarafından maruz kaldığı dışlanmanın aynısı, kitap bittikten sonra da reel hayatta okuyucuların yorumlarıyla devam etmekte. Sırf bunun için bile duvara Meursault yazar, önüne geçer 1 dakika saygı duruşunda bulunurum lan.

Bulantı, Yabancı' nın yanında nasıl görkemli duruyorsa; Yabancı' nın kahramanı Meursault da Bulantı' nın kahramanı Roquentin' in yanında öyle görkemli durmaktadır. Roquentin' in giderken Meursault dönüyormuş denebilir sanırım. Şimdi Roquentin etrafına bir bakıyordu 'ne lan bu saçmalık, niye varız ki lan biz, var olmamız için tek bir nedenimiz bile yok, her şey aynı, amaçsız yere varız'' diye bir şeyler geveliyordu ya hani işte Meursault o evreyi çoktan geçmiş. Varız ama olmasak da hiçbir şey değişmez zaten diyerek anasının ölümüne bile duyarsız kalabiliyor. Şimdi buradan iki farklı şey çıkarabiliriz;

1- Bunlar varlar ama olmasalar da bir şey olmaz çünkü zaten varlıklarının farkında olmadıklarından, neden var olduklarını merak etmediklerinden aslında yoklar diyerek etrafa bir yabancılaşma söz konusu olabilir.
2- Ben dahil kimsenin var olması için bir neden yok dolayısıyla yok olmamız bir şeyi değiştirmez diyerek kendine karşı bir yabancılaşma olabilir. (-ki Camus mantığını düşündüğümde bu daha uygun)

Tabii sen yine de bunu çok ciddiye alma zira Sartre varoluşçuluk konusunda benim fikrime göre Camus' u ezer geçer. Dolayısıyla benim Roqu' yu sevmememden dolayı kıyaslamada Meursault öndedir muhtemelen. Allah muhafaza bir kapışsalar, varlık üzerine bir konuşsalar Roqu Abbas, Meursault Şakir durumuna geçer. Roqu 'Kabahat sen de değil seni sevende. Nabeerrrrrrrr!!' diye bitirebilir tartışmayı son olarak.

Her neyse bunlar iyi güzel de Camus' ya sorarlar be adam hepsi tamam da hayatın anlamsızlığını bu kadar içselleştirmiş ve bunun sonucu olarak 'bulantı' evresini de geçip hayata tamamen 'yabancı'laşmış bir adam nasıl oluyor da lavuğun birine ateş edebiliyor? Çünkü cinayetin, ''bu lavuk olsa da olur olmasa da olur'' diyerek işlenmesi için Meursault' un bir şeyleri hala sorgulayan bir adam olması lazım ki bu sorguyu da yapsın kafasında. Ayrıca Camus mantığına göre evet hayat anlamsızdır ama yine de uğruna yaşamaya değer. Bu şartlar altında karakterine nasıl cinayet işletir, hadi işletti diyelim nasıl pişmanlık duymasını sağlamaz Camus? Özetle hepsi tamam, Meursault' un umursamazca ölüme gitmesi de tamam ama bir başkasının hayatına bu derece rahat son verebilmesi benim kafamı karıştıran yer işte.

Ayrıca işlenen en güzel cinayetlerden biridir bu cinayet okuduklarım arasında. Yüreğine bileğine sağlık Meursault.

Dip not: Ben her ne kadar Sartre ve Bulantı ile kıyaslama yapmış olsam da Camus bunu şiddetle reddeden ve Sartre ile aynı şeyi savunmadıklarını söyleyen bir adam. Yine de benziyor işte iki kitap Camus ya da benim kafam bu kadarına basıyor artık bilmiyorum.

Yorumlar
« geri ileri »

0 ile 0 arası yorum gösteriliyor, toplam 0 yorum.
Yorum yazılmamış.
« geri ileri »