“Anadolu’da bir kentte, Adliye Sarayı’nın karşısında ‘Yalancı Tanıklar Kahvesi’ varmış! Yalancı tanık arayan iş sahibi gidip biriyle anlaşır, duruşmaya çıkarırmış.
Adam girmiş kahveye, bakınırken biri sokulmuş hemen, ‘Yardımcı olabilir miyim? Nedir sorun?’ ‘Bir alacak davası,’ demiş adam. ‘Hala vermedi değil mi, o namussuz herif paranızı!’ Adam biraz çekinerek ‘Para benden isteniyor,’ demiş. Hemen yetiştirmiş herif: ‘Kaç kez vereceksiniz beyefendiciğim, kaç kez vereceksiniz!’”
Vedat Türkali, “Yalancı Tanıklar Kahvesi” romanında, yukarıdaki fıkrayla memleketin “aydın” tipolojisini anlatmaktadır. Bazı “aydın”larımız iktidarda olanı aklamakla görevlendirmiştir kendini. Onlar için toplumsal gerçeklerin ve iktidarla çelişki halindeki halkın bağımsız çıkarlarının bir hükmü yoktur. “Aydın”, halkı iktidara karşı uyarmayı değil, halkı iktidarın yaptıklarına razı etmek için kandırmayı iş edinmiştir kendine.