İhsan Oktay Anar'ın roman dilini zorladığı ve büyülü gerçekçiliğe selam çaktığı son romanı. Önce şahsi olumsuz eleştirilerimi sıralamak isterim:
- eğer bunu roman olarak adlandırırsak ciddi anlamda kurgu sorunu var. her şeyden önce romanın olmazsa olmazı iskeleti, yani temel bir öyküsü yok.
- bunun dışında küçük küçük öyküleri birbirine bağlaması gereken bölümler arası geçiş amatörce ve hatta bazen zorlama.
-öykülerde genel itibariyle "son" kavramı olmaması gerekirdi. ama mesela romanın başında yaklaşık 25-30 sayfa anlatılan ve okurun başkahraman sandığı adam ölüyor ve romana katkısı bitiyor.
-"roman"ın dilinde de standart yok. romanın başında oldukça ağdalı olan dil sonlara doğru günümüz diline yaklaşıyor. tabi bu kurgunun parçası olabilir. tarihsel sürece paralel bir dil kullanılmış olabilir. ama dildeki bu değişimler okurun romanın içerisine girmesine engel teşkil edebilir.
-ilk 50-60 sayfayı tamamen anlayan beri gelsin.
pozitif düşüncelerime gelecek olursak:
-ilk dikkatimi çeken şey mizah. anar'ın mizahı oldukça sağlam. okurken kahkahalar attığım dahi oldu.
-eğer kitaba öyküler bütünü olarak bakarsak, tek tek gayet keyifli ve akıcı.
-oldum olası masalsı-efsanevi öyküleri çok severim. büyülü gerçekçilik akımına örnek dahi olabilecek bir sürrealite var kitapta.
-sonlara doğru biraç sayfada özetlediği medeniyet tarihine eleştirel bakışı etkileyiciydi.
genel itibariyle dilinin zorluğuna rağmen okuması gayet keyifli bir roman.
Dilindeki bütünlüğe rağmen anlaşılmasında bir zorluk var, üstelik de kurgudaki zayıflığı ve edebi derinleşme sorununun üzerini örtememiş. sanki bazı "teknik derinleşmelere" girişerek bu kitabı biraz da aceleye gelmiş gibi görünüyor; umarım popülerleşme kaygısı yüzünden de değildir...