“Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayallere dönüştüğü bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıradışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asilleşmesi, erdemlerin ardındaki günahkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. ”
İletişim’den gönderilen kitaptan tadımlık bölüm ise şöyle: “İhsan Sait muhabere borusundan motör kabinine, ‘Yarım yol tornistan!’ emrini verince yine nişângâh başına geçti ve attığı tenvîr fişeği artık söndüğünden, işini sağlama bağlamak için hedefine bu kez üç adet 220 puntluk bomba bıraktı. Birbiri ardı sıra işitilen patlamalar kabinin camlarını zangırdatmıştı. Derken sancak alabanda edip artık boş olan hangarın üzerine doğru tam yol seyretti. Havanın aydınlanmaya başladığı o saatte, senelerini geçirdiği hangara son bir kez baktı ve nişângâhtan rüzgârı hesaplayıp, 660 puntluk bombaları hangarın ve imâlâthânenin üzerine yolladı. Korkunç patlamalar o kadar şiddetliydi ki, her bir patlamada sarsılan zeplinin zarar görebileceğinden korktu. Aşağı baktığında hangardan, imâlâthâneden, barakalardan eser kalmadığını gördü. Demir Minâreler artık tarih olmuştu!”
“Çizgilerin kürelere, zamanın sonsuzluğa, sonsuzlukların da hayallere dönüştüğü bir hikâyedir bu. Sıradan insanların sıradışılığı, bilinen hikâyelerin düşlere dönüşümü, zaafların asilleşmesi, erdemlerin ardındaki günahkârlık tüm içtenliğiyle akacak zihinlere. Anar, bu yeni düşüyle sizleri bir kez daha şaşırtacak. ”
İletişim’den gönderilen kitaptan tadımlık bölüm ise şöyle: “İhsan Sait muhabere borusundan motör kabinine, ‘Yarım yol tornistan!’ emrini verince yine nişângâh başına geçti ve attığı tenvîr fişeği artık söndüğünden, işini sağlama bağlamak için hedefine bu kez üç adet 220 puntluk bomba bıraktı. Birbiri ardı sıra işitilen patlamalar kabinin camlarını zangırdatmıştı. Derken sancak alabanda edip artık boş olan hangarın üzerine doğru tam yol seyretti. Havanın aydınlanmaya başladığı o saatte, senelerini geçirdiği hangara son bir kez baktı ve nişângâhtan rüzgârı hesaplayıp, 660 puntluk bombaları hangarın ve imâlâthânenin üzerine yolladı. Korkunç patlamalar o kadar şiddetliydi ki, her bir patlamada sarsılan zeplinin zarar görebileceğinden korktu. Aşağı baktığında hangardan, imâlâthâneden, barakalardan eser kalmadığını gördü. Demir Minâreler artık tarih olmuştu!”
İhsan Oktay Anar'ın roman dilini zorladığı ve büyülü gerçekçiliğe selam çaktığı son romanı. Önce şahsi olumsuz eleştirilerimi sıralamak isterim:
- eğer bunu roman olarak adlandırırsak ciddi anlamda kurgu sorunu var. her şeyden önce romanın olmazsa olmazı iskeleti, yani temel bir öyküsü yok.
- bunun dışında küçük küçük öyküleri birbirine bağlaması gereken bölümler arası geçiş amatörce ve hatta bazen zorlama.
-öykülerde genel itibariyle "son" kavramı olmaması gerekirdi. ama mesela romanın başında yaklaşık 25-30 sayfa anlatılan ve okurun başkahraman sandığı adam ölüyor ve romana katkısı bitiyor.
-"roman"ın dilinde de standart yok. romanın başında oldukça ağdalı olan dil sonlara doğru günümüz diline yaklaşıyor. tabi bu kurgunun parçası olabilir. tarihsel sürece paralel bir dil kullanılmış olabilir. ama dildeki bu değişimler okurun romanın içerisine girmesine engel teşkil edebilir.
-ilk 50-60 sayfayı tamamen anlayan beri gelsin.
pozitif düşüncelerime gelecek olursak:
-ilk dikkatimi çeken şey mizah. anar'ın mizahı oldukça sağlam. okurken kahkahalar attığım dahi oldu.
-eğer kitaba öyküler bütünü olarak bakarsak, tek tek gayet keyifli ve akıcı.
-oldum olası masalsı-efsanevi öyküleri çok severim. büyülü gerçekçilik akımına örnek dahi olabilecek bir sürrealite var kitapta.
-sonlara doğru biraç sayfada özetlediği medeniyet tarihine eleştirel bakışı etkileyiciydi.
genel itibariyle dilinin zorluğuna rağmen okuması gayet keyifli bir roman.
* Girişindeki Abdülhamit dönemi anlatısı etkileyici.
* Baba-Oğul-Hayâlet! Din mitolojisini İhsan Oktay Anar'dan takip edip, bol gülüp bol eğlenebilirsin.
İhsan oktay anar'ı beğenerek okuyorum ama bu kitabı diğerlerine nazaran pek hoşuma gitmedi. Kitabın ortaları ve son kısmı çok güzel. Fakat bazı bölümleri çok karmaşık. Kitabı bir kez daha okursam muhtemelen daha çok keyif alırım.
Araya serpiştirilmiş küçük hikayeler, gülümseten ya da üzerinde çokça düşündüren ayrıntılar yazarın önceki kitaplarında olduğu gibi zevk verdi.
Yalnız kitabın kurgusunu sevemedim, alelacele yazılmış, altı doldurulamamış bir hikaye izlenimi verdi. Örneğin Amat'la kıyaslayınca bu kitap İhsan Oktay Anar'a özenen bir yazarın başarısız bir denemesi gibi görünüyor.
Özetle aradan geçen uzun zamandan sonra beklentilerimi karşılayamamış, önceki kitapların gölgesinde kalmış bir kitap okumuş oldum. Buna rağmen üstadın bir sonraki kitabını merakla bekliyorum.
Dilindeki bütünlüğe rağmen anlaşılmasında bir zorluk var, üstelik de kurgudaki zayıflığı ve derinleşme sorununun üzerini örtememiş bence
uzun ihsan efendi'nin anlatım diline bayılsam, dünya tarihini kendi üslubunca anlattığı satırlarda kendimden geçsem de, maalesef bu roman asla bir puslu kıtalar atlası kalibresinde değil...
ilk defa bir ihsan oktay anar kitabı okudum.ama bi an hiç bitmeyeck sandım o kadar sıkıldımki.hayatimda okuduğum en zor kitaptı diyebilirim.zaten çoğu yerini anlamadım.kitapları yarım bırakmayı sevmediğim için sırf bitsin diye okudum.
Halife efendimizce ilan edilen cihad davetine riayet eden bu zavallı askerlerin, müslüman köylüler tarafından neden defnedilmediği belki, mezarlıklarında nesebi gayri sahih şahıslar istememelerine bağlanabilir.
Köylünün evine gelen misafir yer içer, er yada geç çekip giderdi; lakin kabristanına gelince, ebediyete kadar orada istirahat edebilirdi. Galiba zabitlerde bu fikirdeydiler ki, muhtarın evinden öfkeli bağırış çağırış sedaları işitildi. Aslında askerler pek haklı sayılmazlardı.
Çünkü ordu, bu harpte donarak ölen binlerce askerin cesedini, ancak yarım asır sonra toplayıp gömecekti.
Vatanı uğruna yaşayan birine köpek, yine vatanı uğruna ölene de köpek leşi muamelesi yapmak galiba bir devlet geleneğiydi.
(Yedinci Gün Sahife 172)
Yorumcunun notu: Tarih tekerrürden ibarettir.!
Etkileyici bir dili var İhsan Oktay Anar'ın, Her ne kadar bol miktarda günümüzde kullanımı çok olmayan, eski kelimeler serpiştirilmiş olsa da sayfalara akıcılığından ve anlaşılırlığından ödün vermiyor öykü. Ve o kadar güzel ironiler var ki kitapta, diğer eserlerinde de olduğu gibi, bazen attığınız kahkahalar yüzünden kesiliyor okuma serüveniniz. Yine kahramanımız İhsan isminde. Bu yüzden sanki İhsan Oktay Anar adeta üslubunu pastel boyalar olarak kullanıyor ve gerçeği boyayarak masal olarak anlatıyor kendi gözünden bizlere. Kitabın dili şahane, öykülerin birbiri ile bağlantılarına kopukluklar yok , icatlar ile tutkusunun peşinden koşan bir adamın garip öyküsü, dinsel simgeler ve ironilerle bezenmiş.
İhsan Oktay'ın diğer kitaplarını da okumuş biri olarak bu ağdalı, ciddi görünümlü fakat aslında alaycı üsluptan artık biraz sıkıldığımı hissettim.
yine de serin hikaye birader. savaşın betimlendiği kısım çok etkileyiciydi en azından.
Karton Cilt, 240 sayfa
Eylül2012 tarihinde, İletişim Yayınları tarafından yayınlandı