Pushkin'den Gogol'e, Dostoyevski'den Tolstoy'a kadar Rus edebiyatının hangi büyük yazarını okursanız okuyun, elinizdeki kitabın kapağını kapattığınızda midenize bir yumruk yemiş gibi oluyorsunuz.
İlginç roman kahramanları, zihninizde derin izler bırakan diyaloglar, beklenmedik olaylar, felsefi sorgulamalar ve edebiyatı yaşamlarımızda önemli ve değerli kılan her bir unsur...
Büyük çalkantılarla geçen 19. yüzyılın ve 20. yüzyılın ilk yarısından sonra Rus edebiyatı durulur gibi olur. 2. Dünya Savaşı'nın insan ruhlarında açtığı derin yaraların üstüne bir de Stalin'in ürkütücü gölgesi düşer. Rus edebiyatının son büyük yazarları da tarih sahnesinden çekilir ve Rus edebiyatı kuraklaşmaya başlar.
İşte tam bu dönemde, 1960'larda Strugatski kardeşler sahneye çıkarlar. Boris ve Arkadiy Strugatski Kardeşler 1961 yılından itibaren Noon evreni serisini kaleme alırlar. Zor Şey Tanrı Olmak, bu serinin 5. kitabı. Serinin diğer kitaplarını okumadığım için, bu romanın diğer kitaplarla ilgisini bilmiyorum. Ancak Zor Şey Tanrı Olmak, bağımsız bir roman olarak okunabiliyor.
[[[[[Bundan Sonrası Spoiler İçerir]]]]]
Roman, bilinmeyen bir gelecekte geçiyor. Romanın gelecek tarihte geçtiğini teknolojik ilerlemelerden değil, bütün dünyada sosyalizmin kurulmuş olmasından anlıyoruz. Eşitsizlik, savaş, şiddet, sömürü gibi kavramları geride bırakmış olan dünyadan bazı tarihçiler, toplumların gelişme aşamalarını gözlemlemek üzere diğer gezegenlere gidiyorlar. Bu gezegenlerden biri de, romanın geçtiği, ortaçağını yaşamakta olan dünya benzeri bir gezegen. Dünyalı tarihçilerimiz bu gezegende olan biteni gözlemleyebilmek ve bazı "küçük" müdahaleler yapmak üzere bu gezegendeler. Bu tarihçilerden biri de "soylu Don Rumata" kimliğine bürünmüş olan roman kahramanımız.
Feodalizmin egemen olduğu bu toplumda bir darbe gerçekleşiyor. Bu darbe sonucu korkunç bir şiddet gezegene hakim oluyor. Kahramanımız Don Rumata da öncesi ve sonrası ile yaşanan trajedilere şahit oluyor. Romanın akışı içinde Rumata sürekli tarihin "nesnel koşullarını" sorguluyor: Kitlelere egemen olan şiddet, vahşet, bayağılık tarihsel koşulların zaruri bir sonucu mudur, yoksa belli toplumlara mı özgüdür? Kötülük nedir? Kötülük kötü bireylerin eylemlerinin bir sonucu mudur, yoksa bireylerden bağımsız bir olgu mudur? Farklı bireylerin tarihteki rolü ve işlevi nedir?
Don Rumata bu sorgulamaları yaparken, bir taraftan da şahidi ve parçası olduğu her bir olayda, yavaş yavaş içinde yaşadığı topluma uygun hareket etmeye başlıyor. Zaman zaman mutluluğun hakim olduğu kendi dünyasında asla yapmayacağı bazı eylemleri, bu ortaçağ dünyasında nasıl yaptığını sorguluyor...
1964 yılında yazılan bu romanın, simgesel olarak Sovyet devriminin ve Sovyet sisteminin bir yorumu ve eleştirisi olduğu yorumunu yapanlar var. Gerçekten de Strugatski kardeşler satır aralarında hep şu soruları soruyorlar: Toplumların gelişimi doğal akışına mı bırakılmalı, yoksa tarihin akışı (Sovyet devriminde olduğu gibi) zorlanmalı mı? Tarihin akışı zorlanırsa "ideal toplum" hedefine ulaşım gecikir mi?
Müthiş etkileyici diyalogların ve paragrafların olduğu bu roman Türkçe'ye oldukça iyi çevrilmiş, ancak bazı bölümleri okurken, yazarların anlatmak istediklerinin çok iyi yansıtılamadığını düşünmeden edemedim.
İlaveten, Türk okurlarının çok yabancı olduğu Sovyet bilim kurgusu ile ilgili bir tanıtım yazısı iyi olurdu diye düşünüyorum. Kitabın yeni baskılarında bu tanıtım yazsının yer almasını umuyorum.