Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
''Yanılgılarımızın çoğu, düşüneceğimiz yerde duygulanmak ve duygulanacağımız yerde düşünmekten doğar.''
Murat Menteş
"Dublörün Dilemması"
"Kulaklar işgal altında, bu yüzden kelimeleri yerlere dökülüyorlar. Ağızların kapıları kırık, bu yüzden kelimeler ayağa düşüyorlar. Bu söz yığınlarını kim kaldıracak? Hiç kimse. Ama azarlanacak sokaktan "bak ne buldum" diye evlerine kelime taşıyan çocuklar. "at o pis şeyi" denilecek onlara. Çocuklarsa yıkayıp bazı kelimeleri saklayacaklar yastık altlarında..."
Ali Ural
"Posta Kutusundaki Mızıka"
"Kötüydü,ama bilirsin,aşkı aşk yapan da budur."
Rafo anlamıştı ama emin olmasa gerek,yine de sorma gereği hissetti.
"Hangi duygu?"
"Hangi duygu olacak, o derin düş kırıklığı.Sen onu deli gibi severken onun seni umursamaması...Ya da yasak savma kabilinden umursuyormuş gibi görünmesi.Hani istemiyorum ama yan cebime koy durumu.Sen onun üzerine titrerken,onun bahanelerle senden uzak durması.Senin sevgi dolu ataklarına içtenlikle karşılık verecek yerde,sudan bahanelerle geçiştirmesi.Ama ilişkiyi ayakta tutan da bu karşıtlık değil mi?"
Ahmet Ümit "Aşk Köpekliktir"
"Önce uyuşturucu satıcılarını def ettiler sonra orospuları sonra serserileri vurdular ve ibneleri patakladılar. Sığınacak bir yer arayanları geri çevirdiler. Bizi şüpheyle ve korkuyla doldurdular. Sesimizi yükseltmedik, karışıklık yaratmadık. Komik olansa sesimizi duyuracak kimse kalmamıştı bizim için geldiklerinde..."
Victor Jara
"Çok iyiyiz, çok mahcubuz, çok alınganız şundan bundan
Mektup yazmıyoruz, tüm bu iç sıkıntılarımız ondan."
Yağız Gönüler, Mektup.
Eşit olmadığımızı , olamayacağımızı çok iyi biliyorum, ancak saygı görmek adına alt tabaka insanlarından kendini uzak tutmak gerektiğine inanan kişi , yenilgiden korktuğu için düşmandan saklanan bir korkak kadar eleştiriyi hak eder. ( Genç Werther'in Acıları - Johann Wolfgang von Goethe )
"Geçmişe takılmamızın tek sebebi yalnızca basit nostalji ve keşkeler değil de, veri işleme sürecinde kısa yolları seçen nöronlarımız mıydı?"
aklından bir sayı tut-john verdon
"...Gerektiği kadar geriye gidebilirsen bütün ırmakların aynı kaynaktan çıktığını, ortak bir mazide her şeyin aynı ortak başlangıca bağlandığını görebilirsin. Ama bunu görebilmek için bir hayli yükselmek gerekir.
- Sen bunu görebiliyor musun peki?
- Her zaman değil ama zaman zaman."
Nazan Bekiroğlu - Nar Ağacı (syf.179)
Tıpkı, senin gibi ; ömrün gibiydi, yağmur.. Kesik kesik...
Cezmi ERSÖZ
Yarınki Yüzün: Zehir, Gölge, Veda. Javier Marias
İnsan çok iyi bildiği bir yerden uzun zaman ayrı kalınca, orası doğduğu, en alışık olduğu, en uzun süre kaldığı şehir, çocuklarının, babasının, kardeşlerinin, hatta yıllar boyu sağlam kalan aşkının hala yaşadığı şehir(yani soluduğu havadan farksız) olsa bile, öyle bir an gelir ki, zihninde silikleşir, hatırası bulanıklaşır, sanki hafızası miyopluktan ve-nasıl desem-sinematografiden mustaripmiş gibi: Farklı dönemler üst üste biner, hangi mekanı arkasında bıraktığını ya da en son hangi mekandan çıktığını tam bilememeye başlar, çocukluğunun mekanı mıdır, yoksa gençliğinin mekanı mı, yetişkinliğinin mekanı mı yoksa çevresinin ağırlığını kaybettiği, kabullenmek zor gelse de aslında neredeyse dünyanın herhangi bir yerinde kendine ait bir köşenin yeterli olduğu olgunluk çağının mekanı mı.
Ben de uzadıkça uzayan yokluğum sırasında Madrid’i bu şekilde görmeye başlamıştım, silik ve bulanık, bileşik, sallantılı, onca yatırımıma-hem geçmişte hem de şimdi, uzaktan-rağmen beni pek bağlamayan her şeyden önemlisi kayıtsızca benden vazgeçebilecek bir sahne(sonuçta beni kadrodan çıkarmış, mütevazi gösterisinden kovmuştu). Elbette her mekan bizden vazgeçebilir, hiçbir yerde vazgeçilmez değilizdir, bizi özlediklerini, hatta bizsiz yaşayamadıklarını söyleyen bir avuç insan için bile; çünkü herkes birinin yerine koyacak başkalarını arar ve er geç bulur ya da zamanla durumu kabullenir, kabulleniş halinde rahat yaşanır ve kabullenen kişi artık herhangi bir değişiklik istemez, kaybedilenin ya da arkasından gözyaşı dökülenin geri dönmesi uğruna bile, bizi tekrar bağrına basması uğruna bile... Bizim yerimizi kimin alacağını kim bilebilir, sadece her zaman birinin yerimizi alacağını biliriz, her durumda, her koşulda, her konumda; bıraktığımızı zannetiğimiz ya da gerçekten bıraktığımız boşluk ya da gedik önemli değildir, ne şekilde ortadan kaybolmuş, ya da ölmüş olursak olalım, hayatımızın baharında ya da dolu dolu yaşanmış bir hayatın sonunda, şiddet sonucu ya da huzur içinde; yerimizi hep bir başkası doldurur, aşkta, dostlukta, işte, nüfuzda, entrikalarda, korkuda, hakimiyette, hatta özlemde, sonunda bizden bıkan nefrette ve oyalandığı ve geciktiği için(ya da Tupra’nın kaçınmamı söylerken kullandığı ifadeyle it delays and lingers) bulunan ve hedef değiştiren intikam hevesinde; oturduğumuz evlerde, büyüdüğümüz odalarda, bize razı olan kentlerde, çocukluğumuzda deli gibi koştuğumuz koridorlarda, gençliğimizde hülyalara dalarak dışarı sarktığımız pencerelerde, bizi ikna eden ya da kulağımıza gülen, mırıldanarak onaylayan, sabırla dinleyen telefonlarda, oyunda ve işte, dükkanlarda ve bürolarda, vitrinlerimizin ve masalarımızın önünde, satrançta, iskambilde, yanlızca bize ait olduğunu sandığımız çocukluk dünyasında, onca kokuşmuşluğu, peş peşe kuşakların hazin sonunu görmekten bitkin düşmüş sokaklarda; restoranlarda, gezinti yollarında, hoş bahçelerde ve kırlarda, bizi görmekten bıkmış nice ayın geçişini seyrettiğimiz balkonlarda, cumbalarda, koltuklarımızda, iskemlelerimizde, çarşaflarımızda, üstlerinde hiçbir koku, hiçbir iz kalmayınca ve yırtılıp bez olarak kullanılıncaya kadar; öpücüklerimizde de yerimizi başkası alır, öpüşürken bizi iyice unutabilmek için gözler kapatılır(eğer yastık hala aynı yastıksa ya da denetlenemeyen, hain bir zihinsel görüntü saldırısıyla araya girmeyelim diye); anılarda, düşüncelerde, hayallerde ve her yerde yerimiz doldurulur; böylece hepimiz omuzların üstüne yağan kardan ibaret oluruz: kaygan ve yumuşak ve kar daima diner...
s.217-218
Yarınki Yüzün: Zehir, Gölge, Veda. Javier Marias. Metis Yayınları