Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
"Önce uyuşturucu satıcılarını def ettiler sonra orospuları sonra serserileri vurdular ve ibneleri patakladılar. Sığınacak bir yer arayanları geri çevirdiler. Bizi şüpheyle ve korkuyla doldurdular. Sesimizi yükseltmedik, karışıklık yaratmadık. Komik olansa sesimizi duyuracak kimse kalmamıştı bizim için geldiklerinde..."
Victor Jara
Her yanıyla hissetmek herşeyi,
Herşeyi yaşamak her yanıyla,
Aynı anda her zaman aynı şey olmak mümkündür,
Bütün zamanlarda farkında olmak tüm insanlık olduğunun,
Parçalanmış, denetimsiz, bütüncül ve aldırışsız bir anda.
Álvaro de Campos_Fernando Pessoa
Zamanın Geçişi şiirinden bir bölüm.
Fernando pessoa ve Şürekası.YKY.sayfa:16
"Çok iyiyiz, çok mahcubuz, çok alınganız şundan bundan
Mektup yazmıyoruz, tüm bu iç sıkıntılarımız ondan."
Yağız Gönüler, Mektup.
"Kulaklar işgal altında, bu yüzden kelimeleri yerlere dökülüyorlar. Ağızların kapıları kırık, bu yüzden kelimeler ayağa düşüyorlar. Bu söz yığınlarını kim kaldıracak? Hiç kimse. Ama azarlanacak sokaktan "bak ne buldum" diye evlerine kelime taşıyan çocuklar. "at o pis şeyi" denilecek onlara. Çocuklarsa yıkayıp bazı kelimeleri saklayacaklar yastık altlarında..."
Ali Ural
"Posta Kutusundaki Mızıka"
"...Gerektiği kadar geriye gidebilirsen bütün ırmakların aynı kaynaktan çıktığını, ortak bir mazide her şeyin aynı ortak başlangıca bağlandığını görebilirsin. Ama bunu görebilmek için bir hayli yükselmek gerekir.
- Sen bunu görebiliyor musun peki?
- Her zaman değil ama zaman zaman."
Nazan Bekiroğlu - Nar Ağacı (syf.179)
"İnsanlar kendilerini korkutan şeylere çok daha çabuk inanıyorlar."
Michael Ende- Momo
''ve geldim demenin bir sessizliği varsa, öpüşelim
demenin, sen hala gitmiyor musun demenin ya da
ölmek istemenin bir sessizliği varsa,
kelimeleri de vardır sessizliğin
duruşun kelimeleri vardır;
bakışın, uzanışın,
gülüşün...
ama, yalnızlığın kelimeleri yoktur.
o, bütün kelimelerden oluşmuş bir kelimedir''
hasan ali toptaş/yalnızlıklar
Yarınki Yüzün: Zehir, Gölge, Veda. Javier Marias
İnsan çok iyi bildiği bir yerden uzun zaman ayrı kalınca, orası doğduğu, en alışık olduğu, en uzun süre kaldığı şehir, çocuklarının, babasının, kardeşlerinin, hatta yıllar boyu sağlam kalan aşkının hala yaşadığı şehir(yani soluduğu havadan farksız) olsa bile, öyle bir an gelir ki, zihninde silikleşir, hatırası bulanıklaşır, sanki hafızası miyopluktan ve-nasıl desem-sinematografiden mustaripmiş gibi: Farklı dönemler üst üste biner, hangi mekanı arkasında bıraktığını ya da en son hangi mekandan çıktığını tam bilememeye başlar, çocukluğunun mekanı mıdır, yoksa gençliğinin mekanı mı, yetişkinliğinin mekanı mı yoksa çevresinin ağırlığını kaybettiği, kabullenmek zor gelse de aslında neredeyse dünyanın herhangi bir yerinde kendine ait bir köşenin yeterli olduğu olgunluk çağının mekanı mı.
Ben de uzadıkça uzayan yokluğum sırasında Madrid’i bu şekilde görmeye başlamıştım, silik ve bulanık, bileşik, sallantılı, onca yatırımıma-hem geçmişte hem de şimdi, uzaktan-rağmen beni pek bağlamayan her şeyden önemlisi kayıtsızca benden vazgeçebilecek bir sahne(sonuçta beni kadrodan çıkarmış, mütevazi gösterisinden kovmuştu). Elbette her mekan bizden vazgeçebilir, hiçbir yerde vazgeçilmez değilizdir, bizi özlediklerini, hatta bizsiz yaşayamadıklarını söyleyen bir avuç insan için bile; çünkü herkes birinin yerine koyacak başkalarını arar ve er geç bulur ya da zamanla durumu kabullenir, kabulleniş halinde rahat yaşanır ve kabullenen kişi artık herhangi bir değişiklik istemez, kaybedilenin ya da arkasından gözyaşı dökülenin geri dönmesi uğruna bile, bizi tekrar bağrına basması uğruna bile... Bizim yerimizi kimin alacağını kim bilebilir, sadece her zaman birinin yerimizi alacağını biliriz, her durumda, her koşulda, her konumda; bıraktığımızı zannetiğimiz ya da gerçekten bıraktığımız boşluk ya da gedik önemli değildir, ne şekilde ortadan kaybolmuş, ya da ölmüş olursak olalım, hayatımızın baharında ya da dolu dolu yaşanmış bir hayatın sonunda, şiddet sonucu ya da huzur içinde; yerimizi hep bir başkası doldurur, aşkta, dostlukta, işte, nüfuzda, entrikalarda, korkuda, hakimiyette, hatta özlemde, sonunda bizden bıkan nefrette ve oyalandığı ve geciktiği için(ya da Tupra’nın kaçınmamı söylerken kullandığı ifadeyle it delays and lingers) bulunan ve hedef değiştiren intikam hevesinde; oturduğumuz evlerde, büyüdüğümüz odalarda, bize razı olan kentlerde, çocukluğumuzda deli gibi koştuğumuz koridorlarda, gençliğimizde hülyalara dalarak dışarı sarktığımız pencerelerde, bizi ikna eden ya da kulağımıza gülen, mırıldanarak onaylayan, sabırla dinleyen telefonlarda, oyunda ve işte, dükkanlarda ve bürolarda, vitrinlerimizin ve masalarımızın önünde, satrançta, iskambilde, yanlızca bize ait olduğunu sandığımız çocukluk dünyasında, onca kokuşmuşluğu, peş peşe kuşakların hazin sonunu görmekten bitkin düşmüş sokaklarda; restoranlarda, gezinti yollarında, hoş bahçelerde ve kırlarda, bizi görmekten bıkmış nice ayın geçişini seyrettiğimiz balkonlarda, cumbalarda, koltuklarımızda, iskemlelerimizde, çarşaflarımızda, üstlerinde hiçbir koku, hiçbir iz kalmayınca ve yırtılıp bez olarak kullanılıncaya kadar; öpücüklerimizde de yerimizi başkası alır, öpüşürken bizi iyice unutabilmek için gözler kapatılır(eğer yastık hala aynı yastıksa ya da denetlenemeyen, hain bir zihinsel görüntü saldırısıyla araya girmeyelim diye); anılarda, düşüncelerde, hayallerde ve her yerde yerimiz doldurulur; böylece hepimiz omuzların üstüne yağan kardan ibaret oluruz: kaygan ve yumuşak ve kar daima diner...
s.217-218
Yarınki Yüzün: Zehir, Gölge, Veda. Javier Marias. Metis Yayınları
Yalnızlar mıknatıs gibi çeker bakışları.s.11
Herkes kalabalığın içerisinde aynı yalnızlıkta durmaz. Kimileri onca kalabalığın içerisinde daha bir yalnız durur. Bir tren istasyonunda, bir müzik dinletisinde, kalabalık bir meydanda onun olduğu köşe, boşlukta, uzamda kapladığı yer, tepeden tırnağa giydikleri, hafifçe dalgalı yüzü, hiçbir şeyi, başkalarından farklı yalnızlığını inkar etmez.
…yalnızlığını inkar etmeyen…s.17
Ne elindeki çantası, valizi, koluna girmiş erkek veya kadın, kucağındaki çocuk, ne de arada bir ipini çekiştireceği köpek, okurken bakışlarını boşluğa dikip kaldığı kitap, hiçbirisi, hiçbir şey değiştiremiyor bu etkiyi.
…akşamın getirdiği bir cümle gibi.s.12
Günün her saatinin getirdiği cümleler faklı değil midir? İkindiyi iki geçe, az önce çekip giden güneş, saçakların altından, çatıların kiremitlerinin üzerlerinden toparlanıp, çekip giden günışığı parçacıkları, bunun gibi daha pek çok şeyler hangi farklı cümleleri saçıp gidiyor bizlere.
YEŞİL GÖZLÜ BALİNA
Okuma hayatın içine çok geç girer: altı yedi yaşlarına doğru,sonsuzun bitişinden sonra. Okumayı öğrenmeden önce, dünyayı heceleyen sesleri, yakınların sesini, kan kumlarının üstündeki canlı suyun mırıltısını dinlersin. Okuma, bu ilk çocukluğa, kelimelerin asla eksik olmayacağı bu aşkın kıyısına götüren bir yokluğa neden olur. Rahlenin arkasındasın. S.19
Lodosta tüten bir maşinganın sıcak, sınırları içerisinde, dalıp gittiğim kitapları anımsıyorum. Belki Üç Silahşorlar’ın Aramis’iyim, belki de Kurt Lügen’in bir romanında, Alaska’nın uçsuz bucaksız karları üzerinde, köpeklerin çektiği bir kızakla, dondurucu bir tipiden yeni çıkmışım, kaşlarım, yüzüm kar ve buz tanecikleriyle kaplı, bilinmedik bir diyara gidiyorum.
Çarşafların altında okursun, günün altında okursun, bu bir direnişe benzer, bir kaçak okuma, bol rüzgarlı okuma. Sekiz yaşında adaları, hazineleri, ormanları seversin. Beyaz balinayı da. Gece mavisi suların tertemiz balinasını. Onu seven kişi onu öldürmek ister. Bu bir denizcidir. Onu öldürmek için arar, dünyanın her yerinde onu arar. Çocuklar da denizciler gibidir; gözleri nereye çevrilirse, o yer uçsuz bucaksız. S.20
Kitaplar güzeldir. Okurken düşündüren kitaplar güzeldir. Okurken hem bir şeyler düşündüren hem de size kelimelerin arasında tamamlayabileceğiniz “eksik parçalar” bırakan kitaplar daha da güzeldir.
Eksik Parça.Christian Bobin.Çeviren:Işıl Yüce.MonoKL.İstanbul.2012
Her alanda, asıl yengi unutmaktır... Özellikle de sizi neyin gebertmiş olduğunu unutmak, insanların ne derece hırt olduklarını asla anlayamadan gebermektir. Bizler, mezarın önüne geldiğimizde, boşuna şaklabanlık yapmaya kalkışmamalıyız. Öte yandan unutmamalıyız da, tek bir sözcüğünü bile değiştirmeden her şeyi anlatmalıyız, insanlarda gördüğümüz ne kadar kokuşmuşluk varsa, hepsini, sonra da yerimizi sıradakine bırakıp, uslu uslu inmeliyiz deliğin içine. Tüm yaşamı doldurmaya yetecek bir uğraştır bu...
celine/gecenin sonuna yolculuk