Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
"Doğu'da kızlar kadın doğar. Ecellerinden önce ölürler. İlk yemeği anasının memesinden gelen ve yediği çanağa tükürmekte sakınca görmeyen erkek, o kadar çok kadın gömer ki"
Bu alıntını bir nefreti tetikleyip yayıyor gibi geldi bana. Genelleme oluşunu bir bir yana bırakıp, üzerinde neler söylenebileceğine baktığımızda,
1_Yapılanın sadece "edebiyat parçalamak" niyetiyle, kuru laf kalabalığı olduğu yaklaşımının basitliği nedeniyle görmezden gelebilir miyiz?
2_Bunun doğru olduğunu, benim de doğuda doğmuş bir erkek olduğumu kabul edersek, kadınların ilk yemeğinin, bir keçinin, koyunun veya ineğin memesinden geldiğini, bu nedenle kadınların anasının sütünü emerek onu sömürmediğini, ondan faydalanmadığını, erkek olarak benim doğar doğmaz ilk yaptığım işin anamın memesine bir sülük gibi yapışıp, yediğim çanaktaki aşımın, yemeğimin yanında, içinde tükürük parçalarının gezindiğini, yaşamım boyunca, "kadın alıp", onlara eziyet edip, erken erken öldürüp, toprağa gömdüğümü, bunu da sadece ben değil, doğudaki tüm erkeklerin yaptığını bilmemiz gerekir.
Bu bana ırkçılık gibi geliyor. Bu cümlenin üzerinde düşünmek gerekir bence. Hakan Günday sadece "aşırı" laflar üretmek için doğru olmayan şeyler de yazabiliyor. Derdi okuyucuyu gereksiz yere tahrik edip, gaza getirmek gibi geliyor bana.
Kadınların horlandığını, ezildiğini, kötü davranışlara uğradığını görmezden gelemeyiz. Ama tüm erkeklerin "doğuştan katil, sadist olduğu" önermesini kabul etmek doğru değil. Ben bir insan olarak bundan rahatsızlık duyarım. Çünkü önce insanım.
sayın mesu, ben de nacizane bir şeyler söylemek istiyorum bu konuda. bana göre önce kitabın tamamını okumak gerekir böyle bir yazı yazmak için. bilemiyorum tabi ama okumadıgınız görülüyor ya da buraya kaydetmemissiniz. bende okumadım o yüzden önyargılı davranmıyorum. cümle nerede nasıl bi olay örgüsü içinde geçiyor? bir karakterin sözleriyse şayet nasıl bi karakterinden ağzından çıkan sözler bunlar? karakterin ruh hali yasadığı ortam vs. bilinmeli bence. bende doğuda büyümüş biri olarak genelleme yapılmasını istemem ama gerçekten doğuda pek çok trajik olayın yaşandığını da kabul etmeliyiz. direk ırkçılık demek çok ağır kaçmış gibi. düşüncelerinize saygılıyım tabiki, yanlıs bir şeyler söylediysem affola.
Benim değindiğim (yanlış anlamış da olabileceğim) cümlenin bütün içerisindeki anlamı değil. Kitabı okumadım. Bir cümleye yorum yapabilmek için kitabın tamamını okumam gerektiği düşüncesine katılmıyorum. Bir alıntı yapılıp, bir cümle bütünden ifade ettiğiyle ayrıldığında insanlar, algı ve kavrayışları ölçüsünde ondan etkilenirler. Ben sadece Hakan Günday'ın o cümlesinin ne gibi uzak ve yanlış anlamlar, genellemeler taşıdığını vurgulamak istedim.
neden doğu da yapılan, kadınları aşağılayan ve erkekleri onların cellatları gibi gösteren dizileri, filmleri "aşırı" ve "tahrik edici" bulmayızda; gerçekten emek verilerek gözlemlenerek ve gerçeklere dayandırılarak yazılmış bir esere "edebiyat parçalamak" gibi karalayıcı bir ifadeyle, hele ki tamamını okumadan böyle bir yafta yapıştırırız gerçekten anlayamıyorum.
Uyku. İnsana verilmiş tek mucize. Kendinden geçmek. Gözleri kapatıp huzura dalmak. Ve uyanıldığında yeniden başlamak.
- Kinyas ve Kayra -
"Bir yerlerde insanları hapse atıyor olmalılar,başkalarını öldüresiye üzdükleri,derin mutsuzluklara ittikleri için.Belki cinayetlerin değil ama intiharların azmettiricileri oldukları için cezalandırılması gerekir birilerinin.Ama daha keşfedilmediği için,bunu yapmış olanları saptayacak bir makine,kandaki alkole benzemediği için kötülük,bıraktılar beni de".(Kinyas ve Kayra)
"Mutsuzluğunun nedeni başarısızlıktan gelmemeliydi.Hele hayal kırıklığı asla gözyaşlarının nedeni olmamalıydı.Neden insanlar bir türlü anlamıyorlar hayattan bir şey beklememeleri gerektiğini.Neden binlerce kitap,film,şarkı,şiir umudu tek hayat kaynağı göstermiş.Ve neden bu kadar içi boş bir duyguya,acımasızca cezalar yağdırılabilecek bir arzuya hayran kalınır."(Kinyas ve Kayra)
"Eğer dünya sandığı kadar küçük olsaydı,kaybolmamak için bu kadar uğraşır mıydı sokaklarında"
"Medeniyetten daha kötü bir şey varsa o da medeni olmaya çalışan bir medeniyetsizliktir."
"Spor. Rekabet. Fair play. Kimin için? Yunanlıların uydurduğu olimpiyatlar,savaşacak gücü kalmamış olanları ayakta tutmaya yarayan bir uyarıcı.Evine altın madalyayla dönenin ülkesi patlamış bombaların altında.Ne fark eder.Sporcuyuz.Yasal mücadele.Yasal dövüş.Yasal vahşet.Yasal sömürü spor."
"Yazamıyorum.Kafamdaki binlerce düşünceden birini yakalayıp,terbiye edip cümlelerle hayat veremiyorum.Belki de bu yazma fikri hiç iyi değildi.Beni iyileştirecek hiç bir şeyi hiç bir zaman sevmedim zaten."
"Tırnaklarınla elde ettiğin yalnızlığının bozulması hayaliyle yaşamak en büyük ihanet.Ama sonra kendini düşünüyorsun ihanet edilecek kadar var mısın?"
"Bütün bunları yazmak o kadar zor ki.Şu an bulunduğum noktada hiçbirinin olmadığını görmek.Aslında bu kadar yükselmek yada alçalmak,daha doğrusu bu kadar ileri gitmek istememiştim hiç bir zaman.Aynaya bakıp kendini tanıyamamak,insanın kendi anılarını bir başkası yaşamış gibi anlatması,dünyanın kendisi dahil üzerinde ki hiçbir şeye kayda değer bir varoluş nedeni bulamamak ve zihnin bedenden binlerce kilometre uzakta olması o kadar korkunç ki."
"Dünyayı hayatı olduğu gibi kabul ediyor ancak bütün bunların dışında bir gerçeğin olması üzerinde yoğunlaşıyordum. Yani bir şekilde,çok uzaklarda kimliğimi büyük bir seramoniyle yaktıktan sonra gözlerimi kapatıp son nefesime kadar huzur içinde yaşayabileceğim bir yer olduğunu düşünüyordum."
"Her zaman yalnız oldum.Yalnızlığı kendimi geliştirmenin tek yolu olarak gördüm.Ama çevremde olup biteni kaçırmak ve yanımdan akıp giden hayat nehriyle yüzümü yıkamamak bana aptalca geliyordu."
"Düşüncelerime ve beynimde geçenlere en yakın-en yakın diyorum çünkü hiçbir zaman tam anlamıyla düşüncelerimizi söylememize yetecek kelimelerin yeryüzündeki lisanlarda bulunmadığını uzun zaman önce anladım-cümlelerimin ağzımdan çıktığı gün öldürülmüş olacağımı ya da yavaş yavaş yok olmamı sağlayacak şartların sözleşmiş gibi çevremde buluşacaklarını düşünüyordum."
"Daha anlayamamıştı sonunda ölüm olan bir hayatta mutlu son olmasının mantığa aykırı olduğunu.Ölüm mutlu bir son olamazdı.Kimse için.Ama yine de insanlar,kendilerini kandırmak için hayatlarını bölüyorlar ve ancak o dönemlere mutlu sonlar uydurabiliyorlardı.Oysa hayat,her bölümünde ayrı bir hikayenin döndüğü neşeli bir dizi değil,sonunda herkesin öldüğü ve katilin bulunamadığı sıkıcı bir filmdi."
"Arkasında hiçbir teşkilatlı güç bulunmayan parmak,tetiği çekip tek başına bir insanın sahip olabileceği bütün deliliği gösterebilmeli."
"Ne yapmak istediğini bilmiyorsan,ne yapmamak istediğini düşün."
"Herkesin kendine göre bir hücresi var.Bazılarının ki daha genişse neyi değiştirir?
Mahkum olduktan sonra hayata,fark eder mi üçe üç bir oda ya da binlerce kilometrekarelik bir ülke?"
"En büyük hatam insanlardan cümlelerimi bitirmelerini beklemekti. Hayatımın belli bir dönemine kadar hep böyle yaptım zaten. Gözlerinin içine baktım beni bilsinler diye. Kadınlardan bunu bekledim. Birisi gelip ‘evet, ben seni tanıyorum’ desin diye bekledim. Ve o kadına aşık olacaktım. Ama sonra anladım ki böylesine insanlar yok. Olsalar bile kitap okumuyorlardı. Kimseyi tanımıyorlardı".
"Hiçbir şeye dönüp bakma. Özellikle de kendine. Bozuk bir fotoğraftan başka bir şey göremezsin. Üzerine tek bir saniye binsin, sesler bile değişir. İnsan, doğru hatırlayabilen bir mahluk değil. Bu yüzden hatırlamaya çalışma."
"Her ne kadar herkes göründüğü gibi olmasa da,herkes olduğu gibi görünmeye çalışıyordu".
"Herkesin tezgahtar olduğu bir dünyada hiçbir şeye şaşırmak gerekiyordu."
"Hayatın arka kapısı yoktu,gizlice sigara içilebilen karanlık bir bölmesi yok. Her şeyi bilen her şeyi bilmeye devam ediyor.."
"Mahkum olduğum şartların kolay olduğunu sanma.Sürekli kaçıyor,gizleniyor ve yalan söylüyorum.Bunlar hayatta kalmamı sağlıyor.Her ne kadar hayatta kalmanın bedeli ölüm olsa da şimdilik bu kadarını ödeyebiliyorum."
''Kendimi defalarca buldum,defalarca kaybettim.Gerçek adımı hatırlamıyorum.Kimliğimi bir çocuğa sattım.Çirkinleşmek için ruhumu kiraladım.Vücudumdaki dikiş sayısını artık biliyorum.Hayatımı diktiler.Oysa yırtmak için çok uğraşmıştım...''
"Yıllar önce, okuduğum kitaplardaki, seyrettiğim filmlerdeki yalnız insanlara özenirdim hep. Yalnızlara. Konuşacak kimsesi olmayanlara. Sonra hayat beni buralara getirdi. Tabii ayaklarımın azımsanamayacak yardımıyla. Ve artık o roman karakterlerinden biri oldum. O kitaplardaki yalnızlığı çok gösterişli bulurdum. Aynı zamanda da korkutucu. Kendime 'Bu kadar yalnız kalınabilir mi?' diye sorardım. 'Sosyal hayvan insan, dayanabilir mi kimsesizliğe?' Ama artık biliyorum yalnızlığın korkulacak bir yanı olmadığını... Tabii bunu ruh sağlığı yerinde ve içlerinde tek bir kişilik taşıyanlar için söylemiyorum. Sözüm benim gibi içinde binlerce ruh taşıyanlara, uzak doğu efsanelerindeki canavarlar gibi yedi kafalı tek bedenli insanlara. Ben hep kalabalık oldum. Şehrin uzağındaki bir semte giden, günün tek otobüsü kadar kalabalık. Tıkış tıkış! Herkesin üst üste olduğu bir otobüs kadar. Dolayısıyla iyi geldi bana yalnızlık. Kendime yeterince zarar veriyordum. Ve bir de dünyanın vereceği zararları ortadan kaldırmanın imkanı olmadığına göre, yoklarmış gibi davranarak yalnızlığı seçmek en doğrusuydu...
Yalnızlık kurşun geçirmez. Dostluk, aşk, aile geçirmez. Hiçbir şey geçirmez. Dışarıdan sokmadığı gibi içeriden de çıkartmaz. Cerahat yapar. Antibiyotiğini de kendinde besler. Yeter ki nerede olduğu bulunsun... Ruhun nerede olduğunu düşünürüm bazen. Vücudumun neresinde? Sonra karar veririm. Ruhum, bedenimin bittiği yere kadar..."
"Unutma ki zaman gidecek yeri olmayanların evidir.Sadece zaman onları ileriye taşır.Ölümcül bir hastalığa sahip olan ile intihar etmekten yorgun düşenin ortak noktası ilerleyen zamanda geri gidiyormuş gibi görünmeleridir.Ancak bu ilerleyen bir trenin son vagonuna yürümeye benzer.Sonrası yoktur.Beden sahibi olan ilerlemek zorundadır.Zamana güven zira yaşarken asla varamayacağın yerlere seni sadece o götürür.Oku ve zamana bırak."
"İnsan,uzayda var olan yalnız bir varlık olduğunu anımsamadığı sürece sosyalleşmenin bedelini adsız acılarla ödemeye devam edecek.Duyguların düşüncelerin en büyük düşmanı olduğunu öğrenmedikçe,duyguların,sadece birer kelimeden ibaret olduğunu anlamadıkça,onların esiri olarak kalacak.Çünkü duygular insanın yalnız olduğunu reddedişiyle başlayan kurgunun sözlüğünde yer alırlar."
"Önemli Tanrının bir enstrüman yaratmış olmasıdır.İnsan denen bir enstrüman.Ancak yarattığı bir müzik enstrümanını çalamayan bir usta gibi,Tanrı da insandan doğru sesi çıkaramamıştır.Bu yüzden Tanrı hariç bütün güçler insanı çalmış ve özellikle de şeytan en güzel melodilerini onunla bestelemiştir."
"Güneşin dünyaya uzaklığı yüz kırk dört milyon kilometre ve ışığın gezegene ulaşması sekiz dakika sürüyor.Dolayısıyla bir gün güneş sönerse,bunu ancak sekiz dakika sonra anlayabileceğini kabul ettin.Sekiz dakika boyunca,güneş sönmemiş gibi yaşayacak olan insanları düşündün.Her anın o son sekiz dakikaya dahil olabileceği olasılığını fark ettin."
"Uyumak.İnsanın,hiçbir zaman hayatının sahibi olamadan öleceği için çektiği acıyı unutmasının tek yolu."
"Belki de tek sorun şuydu;biz ne istediğimizi bilememiştik hiçbir zaman.Ve dolayısıyla her şeyi deniyorduk.Belki görünce istediğimiz,uğruna yaşadığımız şeyi hatırlarız diye."
"Uğruna hatalardan kaçınılacak bir bok değildi mutluluk."
"Dinlemek ve inanmak en zorudur.Anlatmak ve uydurmaktan daha zor.Olağanüstü bir saflık ister.Kulak ile beyin arasında tertemiz bir yol ister.Var mı dünyada böyle bir insan?"
"Ve artık izlenmek istemiyorsa insanoğlu,artık müzedeki bir resim,akvaryumdaki bir balık gibi seyredilmek istemiyorsa,artık hücredeki bir mahkum,suikast dürbünlerinde ki bir hedef gibi takip edilmek istemiyorsa kırmalıdır televizyonunu.Aşağı atmalıdır camından.Biter böylece onun hayatını buna,bunun hayatını şuna seyrettirme dönemi."
"Ben sadece fazlasıyla ciddiye almıştım küçükken babamın bana birini üzdüğümde söylediği o sözü."Kendini karşındakinin yerine koy." Ve ilk başlarda bunu o kadar çok yapmıştım ki bir gün geri dönüş yolunu yani kendimi bulamadım ve beynimin bir parçası hayata uzaktan bakan,sadece seyreden bir çift göze dönüştü.Bütün duyguları bilen ama hiçbirini hissetmeyen biri oldum."
"Çünkü teknoloji,insan davranışını,ahlakını,sosyo ekonomik ilişkileri geri dönüşü imkansız kılacak biçimde değiştiriyor.Söz konusu değişim,insanlığın amacından sapmasına ve doğa dışı,adsız bir türün yeşermesine neden oluyor.İnsanlığın binbir çabayla iki bin yılda yarattığı asgari ahlak,elli yılda televizyon tarafından çiğnenmiş ve on yılda internet tarafından yutulmuştur.
"Eksi 19.
Soğuk artık bir tutkal.
Her şeyi her şeye yapıştırabilen.
Deriyi çeliğe,
iyiyi kötüye,
buzu aleve,
kumaşı plastiğe,
dostu düşmana,
eti kemiğe,
çirkini güzele,
sesi dudaklara,
aşkı nefrete,
dili dişe,
mermiyi namluya,
ayı göğe,
özgürlüğü duvarlara,
insanı oğluna,
rüyayı uykusuzluğa,
ışığı karanlığa,
geçmişi sonsuzluğa,
şarkıyı kulaklarıma,
yüzümü kara,
beni ruhuma..."
Medeniyetten daha kötü bir şey varsa, o da medeni olmaya çalışan bir medeniyetsizlik. (Kinyas ve Kayra, s.206)
"İyilik, ilk öğretilendi. Ancak geçerli değildi. Savaşlar, ihanetler ve yalanlar insana aitti. Ve pişmanlık ya da komşunun hayatını eleştirmek, iyi olmaya yetmiyordu. Hiçbir şey, iyi olmak için yeterli değildi. Çünkü dünya ve insan eti, iyilikten yoksundu."
Hakan Günday, Azil.
"Tanrı sıkıntıdan patladı, buna da bing bang dediler"
Azil