Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
Dünyaya aldanma, süsüne kapılma. Dünya insanın gölgesi gibidir, ona sırtını dönersen peşinden gelir de, peşine düşersen hep önünden kaçar.
-Babil' de Ölüm İstanbul' da Aşk-
Herkese kendi rengindedir ölüm... İyi de görünür parlak bir aynada, kötü de!.. Aynada güzeldir güzelse yüz, çirkin yüz de çirkin elbet!
Ölümden korkup kaçıyorsan eğer, kendi çirkinliğindir seni kaçıran... Ölümün yüzü değil çünkü çirkin olan, belki kendi yüzündür de aynada yansımıştır.
-Od-
Ben sevginin ne olduğunu hiç durmadan anlamaya çalışıyorum. O benim için bazen ruhta parlayan bir güneş oluyor; bazen o güneşte görünen ruh.Yani o henüz açıklanamayan bir şey. Hani şöyledir, böyledir denilemeyen bir şey.İnsan onu ancak hissederse tanır.
-Şah&Sultan-
Ben gülmenin sevgiyi arttırdığına o günlerde inandım. İnsanlar birbirlerine gülüyorsa aralarında nefret, birbirleriyle gülüyorlarsa aralarındaki sevgi çoğalıyordu.
-Şah & Sultan-
"Aslında her şehir kabristanlarıyla birlikte iki şehir sayılırdı. istanbul , yanı başında kendi macerasını tamamlayan bu iki şehir tarafından daima eksiltilmekte , belki ona dünyalı olduğunu , fani olduğunu söyleyip durmaktaydı. İç içe geçmiş , birbirine karışmış iki ırmak gibi hayatlar akıyordu bu iki şehirde. Birbirinin akışı diğerine doğru , onu besleyip durmaktaydı. insanlar farkında olsa da, olmasa da bu iki şehir arasında her gün sessiz gidişler veya tantanalı geçişler oluyor. Öylesine yakın, öylesine iç içe iki şehir. Ama onca iç içelik içinde tarifsiz bir uzaklık vardır aralarında. Ölümle hayatın yakınlığı, ölümle hayatın uzaklığı kadar..."
Katrei-matem
Bir kerre dokunsan teline saz-ı derûnun
Bin türlü nevâişle düzelmez bozulunca
( Gönül sazının teline hata ile bir kere dokunmaya gör; eğer bozulursa artık bin defa tamire kalkışsan yine düzelmez..)
Katre-i Matem- sayfa 22
Bütün sazların sesi ruhlar aleminde bulunan derderten adlı bir sazdan çıkar. Allah Adem atayı yarattığı vakit ruh onun çamurdan bedenine girmek istememiş. Allah o vakit derderten sesini cennete göndermiş. Ruh bu ses ile kendinden geçip mest olunca Adem atanın bedenine girmiş. İşte bugün musikinin ruha gıda, cana safa olmasının sebebi odur.
-Katre-i Matem-
"Aşk, sevilen için bir hiç ise de, seven için heptir. Eğer, ey güzel, sana gücenme gücüm olsaydı, bu duyduklarım için gücenirdim. Amma bunun için aşkımdan geçecek değilim!"
-Katre-i Matem-
Elbette lale doğuludur. Hristiyanlık kadar, Musevilik kadar, İslamiyet kadar doğuludur yani... Lale utangaçtır, taze bir gelin kadar, iltifat görmüş bir nazenin kadar utangaç yani... Lale altı yaprağı ile hercaidir, batılar ve kuzeyler kadar, alt veya üstler kadar... Lale sabr u sebatın, ölümden sonra dirilmenin adıdır yani, ekim mevsiminde ekilip, nisan mevsiminde açacak kadar. Lalenin serencamı necip Türk milletinin tarihi sayılır yani; ikisininde zaman atlasında yaptıkları yolculuklar sanki örtüşmektedir. Türk milleti de tıpkı lale gibi taşralı olarak nitelendirilmiştir yani. Çünkü o kırda, bozkırda yaşar. Ancak bozkırın tahakkümü onun elindedir. Yani bozkırda söz sahibi odur. Dolayısıyla oranın sultanıdır. Şehre geldiğinde taşralı olarak kabul görmez ve oradan uzaklaştırılmak istenir. Çünkü şehirde yaşayanlara göre yani, medeniyetten bihaber olan Türkler buraya yaraşık değillerdir. Tıpkı kırların çiçeği laleleri bahçelerine almayan milletler gibi yani. Bundan dolayı Avrupalılar Türkleri hep geldiği yere bozkıra geri göndermek isterler yani. Bu isteğe kulak tıkayan ve şehirde bulunanlarla mücadele eden Türkler önce şehre yerleştikten sonra, yani hem kurdukları üç kıtaya yayılan cihan devleti ile hem de oluşturdukları kültür ve medeniyet ile yani, bütün dünya milletlerinin dikkatini çekmiş, sonra da onların gıpta ile baktıkları bir hüvviyete sahip olmuşlardır. Böylece hor görülen, yani tahkir ve tazir edilen, küçümsenen asil Türk milleti tıpkı lalenin ışığı gibi parlayarak bütün dünya devletlerinin sultanı haline gelmiş ve tek güç konumuna yükselmiştir. Çiçekler içinde lale ne ise milletler içinde Türk odur. Öte yandan lale, aşkın adıdır. Hatta belki bağrındaki karalarla aşkın adıdır. Hani şu, bağrını firkat ateşlerinin yaktığı özge aşkın yani... Kadife kadife lalenin taç yaprağı üzerindeki bir çiğ tanesinin yıldırım düşüp de bağrını yakmış gibi... Yoksa yüzlerce lale isminde bunca aşk ahengi ve şiirsellik bulunabilir miydi yani?
-Katre-i Matem-
"Burası kalbinin en değerli yeridir. Burada siyah bir nokta vardır. Canın canı, sevenin cananı buradadır. O nokta, yoğun bir damla kandan ibarettir. Adına 'süveyda' yahut sevda derler. Siyaha çalan rengi yüzündendir bu isim. Çünkü sevda, kara talih içinde, o kara kan damlasında büyür. Bütün tecelli denizleri, bütün aşk fırtınaları, işte o bir damla kanda dalgalanıp çırpınır. Aşırı sevgi bu damlayı tahrip edip dağıtırsa, parçaları bütün vücuda dağılır. Aşk, işte bu dağılmanın adıdır ve o dağılırsa Âşık artık ne yaptığını bilmez olur."
-Od