Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
Bu yorum silinmiş
"demek sana çiçek gönderdiler ve sen de onu odana koydun üzüldüm doğrusu buna. odandaki bir eşya olsaydım o çiçekler çıkana kadar bir daha girmezdim o odaya."
Bazen bana öyle geliyor ki, en iyisi seninle bir arada yaşamaktansa mırın kırın etmeden birlikte uzanıp yatmak ve ölümü beklemek. Ne olacaksa senin yanında olmalı.
Dün her gün her gün bana yazmamanı salık vermiştim, bugün de aynı görüşteyim. Böylesi ikimiz için de daha hayırlı olacak. Bugün sana yine aynı şeyi ancak daha bir ısrarla salık vereceğim - ama lütfen, Milena, sen yine benim sözümü dinleme, yaz bana her gün, çok kısa olsun isterse yazacağın mektup, bugünkülerden daha kısa, iki satırlık bir şey, tek bir satır hatta, olmazsa tek bir sözcük. Ancak, bu tek sözcükten de beni yoksun bırakırsan, ne korkunç acılar içinde kıvranırım artık.
Prag' da hava biraz kapalı, senden gelen bir mektup yok henüz, kalbim biraz üzgün, şimdiden bir mektubunun burada olması düşünülemez, ama sen gel kalbime anlat bunu.
Oysa ben bütün zamanımı, hatta bin kat fazlasını, bu kadarı da yetmez, dünyada ne çok zaman varsa hepsini senin için, seni düşünmek, sende nefes alıp vermek uğruna harcamaya bakıyorum.
Sonra, sen de beni tanımıyorsun, Milena, işte yineliyorum bunu. Olanlar benim için korkunç, dünyam çöküyor, dünyam yeniden kuruluyor; sen (bu sen benim) bu arada nasıl ayakta kalacaksın, ona bak. Dünyamın yıkılışından dolayı yakınmıyorum, zaten yıkılacaktı, yakınmam yeniden kurulacağı içindir, benim pek güçlü biri olmayışımdandır yakınmam, yeniden doğduğum, güneşin ışığını yeniden gördüğüm için yakınıyorum.
Mektubunuz geldi, mektubunuzun mutluluğu! İçindeki bütün diğer şeyler bir yana, bir yer var ki çok önemli: Prag'a dönersem, belki bana artık yazamayacağınızı bildiriyorsunuz.
Başta bunu belirtiyorum ki, bütün dünya özellikle görsün, siz de göresiniz, Milena. Diyeceğim, işte böyle gözü korkutulur bir insanın, üstelik hiç değilse uzaktan bu insanın nedenleri bilinmektedir. Ve bu yetmiyormuş gibi ona karşı içte iyi duygular beslendiği ileri sürülür.
İçindeki şeytanın kendisine eziyet ettiği insan, bunun acısını hiç düşünmeden en yakınındakinden çıkarır. Böyle anlarda tam bir esenlik içinde olmak istiyor, bunun üstesinden gelemeyince de kendinizi işe yaramaz biri diye niteliyorsunuz. Tanrının buyruklarına aykırı böyle bir şeyi istemeye nasıl cesaret edebilirsiniz. Daha kimse üstesinden gelemedi bunun, İsa bile örneğin. Yalnızca şöyle diyebildi İsa: "Peşimden gel!" Bir de şu büyük sözü (ne yazık ki pek doğru alıntılayamayacağım): dediğimi yap; göreceksin, bu bir insanın değil, Tanrının sözüdür. Ve sadece peşinden gelenlerin içlerindeki şeytanları kovup uzaklaştırabildi İsa. Ama bunu da sürekli başaramadı, çünkü peşinden gelenler kendisini bırakıp gidince, etki gücünü yitirdi, "hedef" de gözden kayboldu böylece. Diyeceğim -size hak vereceğim tek şey bu- İsa da şeytanın ayartısından yakasını kurtaramadı.
Sizin ayağınız bir ağacın yanında sımsıkı yere basıyor, gençlik ve güzellik içinde. Gözlerinizde dünyanın derdi, üzüntüsü yansıyor, skatule skatule hejbejte se oyununu oynuyoruz sizinle, ben gölgede usulcacık bir ağaçtan bir ağaca ilerliyorum, yolun orta yerindeyim, siz bana sesleniyor, tehlikelere dikkatimi çekiyorsunuz, beni yüreklendiriyor, benim ürkek adımlarımı görüp dehşete kapılıyorsunuz, bana oynadığımız oyunun ne kadar ciddi olduğunu anımsatıyorsunuz - ama benim elimden bir şey gelmiyor, yıkılıyorum derken, yerde uzanmış kalıyorum. Hem içimden yükselen korkunç sesleri, hem sizi işitemiyorum aynı zamanda, yalnızca içimden yükselen sesleri işitebiliyorum, onları emanet edebilirim size, dünyada başka kimseye değil, bir tek size.