Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
Bana gelince, hatta belki ben de doğuştan böyle biri değilim, ama çekingenlik ve ürkeklik bende neredeyse çoktan doğal bir özellik kazandı, ancak çaresiz kaldığımda ve olsa olsa kızdığım zaman sesi çıkmıyor bu özelliğin, unutmadan söyleyeyim: Bir de korkunca.
Mektubunuzu almak, uykusuz bir beyinle onu yanıtlama zorunda kalmak öyle güzel ki! Ne yazacağımı bildiğim yok, satırlar arasında gezinip duruyorum gözlerinizin ışığında, nefesinizi üzerimde hissederek, güzel ve mutlu bir günde, kafa hasta ve yorgun olup pazartesi Münih üzerinden yola çıkılması gerekse bile yine de güzellik ve mutluluğunu yitirmeyecek bir günde gezip dolaşır gibi.
İstemiyorum (Milena, yardım edin bana, söylediğimden fazlasını anlamaya çalışın), istemiyorum (bir kekeleme değil bu) Viyana'ya gelmeyi; bunun gerektireceği çabaya manen katlanacak gücüm yok. Ruhsal bakımdan hasta durumdayım; tüberküloz, ruhsal hastalığın kıyılarından dışarı taşmasıdır yalnızca. 4, 5 yıllık bir nişanlılık döneminden sonra işte öylesine hasta düştüm. (Son mektubunuzda esen neşe havasına ilk anda bir anlam veremedim, ancak sonradan çıkardım nedenini, hep de silinip gidiyor aklımdan; öyle ya, siz pek gençsiniz, yirmi beşinde bile yoksunuz henüz, yirmi üçünde, belki. Bense 37, neredeyse 38; sizden hemen bir kuşak daha yaşlıyım, geçmişte yaşanmış gecelerden ve bağ ağrılarından saçlarım ağardı adeta.) Gerçek ayrıntı ormanlarıyla bu uzun öyküyü önünüzde sergilemek gibi bir niyetim yok, hala korkuyorum o ayrıntılardan bir çocuk, ama hiçbir şeyi unutamayan bir çocuk gibi.
Sonra, içimde belirsiz bir duygu var, bir mektubum arada kaybolmuş sanki. Yahudilerin korkusu işte. Mektupların alıcıların eline sağ salim geçtiğinden korkmak dururken!
Öyle olsun, beni bu noktada darıltırsınız, o kadar; bu da dünyanın sonu değildir, çünkü kalbimin bir köşesinde size karşı bir kırgınlığın bulunması, dengenin korunması bakımından yerinde olacaktır.
Hayat iki seçenek çıkarır insanın önüne: Ya yazgısını sırtlanacak, evet deyip, yaşamını ona göre düzenleyecek, yazgısına kucak açacak, üstünlük ve sakıncalarını kabullenecek, mutluluk ve mutsuzluklarına içtenlikle, pazarlığa kaçmadan, bir yücekalplilik ve alçakgönüllülük alıp bağrına basacaktır. Öbür seçenek yazgısını aramaktır; ne var ki, aramakla yalnızca güç, zaman, hayal, yerinde ve olumlu körlük, içgüdü kaybedilmez, kendi değerini de elden çıkarır insan. Yoksullaşır giderek; ele geçen şey, elde var olandan her zaman için daha kötüdür. Hem inanç gereklidir aramak için, inanç için de belki yaşamanın gerektirdiğinden daha fazla güç.
"Seninle çıktığım kısa bir yürüyüşten sonra: (Yazması ne kadar kolay; seninle kısa bir yürüyüş. Bu kadar kolay olduğu için insan unutup yazmayı bırakmalı.)"
Tutalım ki seni her şeyden çok seviyorum dedim, aslında bu bile sevgi sayılmaz; senin bir bıçak olman, benim de bu bıçakla kendimi deşip durmamdır sevgi.
"Milena, kıskanç değilim. Ya dünya çok küçük ya da biz çok büyüğüz, ne olursa olsun onu tamamen dolduruyoruz. Kimi kıskanacağım ki?"
''Gelme..Bırak birgün çok gerektiğinde gelmeni istersem hemen geleceğin umuduyla yaşayayım ama şimdi gelme.Nasıl olsa geri dönmek zorunda kalacaksın..''