Bazen öyle bir cümleye rastlarız ki kitapta, o tek cümleden koca bir roman yazılabilir... Bu grup, işte o sözler için...
Dip Not: Her kitap için ya da her yazar için bir konu açıp, o kitaptan veya yazardan alıntıları ekleyebilirz. Bol konulu, bol alıntılı, boooollll paylaşımlı bir grup olması dileğimle :)
Mucizelere inanmaktan çok (başkaları için değil, kendim için söz konusu yalnızca) karşımdakinin hatasına inanan mantıksal kafa yapımdan dolayı insanlarla aramdaki ilişkinin canına okumuşumdur.
"demek sana çiçek gönderdiler ve sen de onu odana koydun üzüldüm doğrusu buna. odandaki bir eşya olsaydım o çiçekler çıkana kadar bir daha girmezdim o odaya."
"Seninle çıktığım kısa bir yürüyüşten sonra: (Yazması ne kadar kolay; seninle kısa bir yürüyüş. Bu kadar kolay olduğu için insan unutup yazmayı bırakmalı.)"
Evet, büroda oturuyorum, önceki gibi yine kapalı hava, yarın da gelmez mektup; düş, senden aldığım son haberdir.
Öyle olsun, beni bu noktada darıltırsınız, o kadar; bu da dünyanın sonu değildir, çünkü kalbimin bir köşesinde size karşı bir kırgınlığın bulunması, dengenin korunması bakımından yerinde olacaktır.
Hayat iki seçenek çıkarır insanın önüne: Ya yazgısını sırtlanacak, evet deyip, yaşamını ona göre düzenleyecek, yazgısına kucak açacak, üstünlük ve sakıncalarını kabullenecek, mutluluk ve mutsuzluklarına içtenlikle, pazarlığa kaçmadan, bir yücekalplilik ve alçakgönüllülük alıp bağrına basacaktır. Öbür seçenek yazgısını aramaktır; ne var ki, aramakla yalnızca güç, zaman, hayal, yerinde ve olumlu körlük, içgüdü kaybedilmez, kendi değerini de elden çıkarır insan. Yoksullaşır giderek; ele geçen şey, elde var olandan her zaman için daha kötüdür. Hem inanç gereklidir aramak için, inanç için de belki yaşamanın gerektirdiğinden daha fazla güç.
Bazen bana öyle geliyor ki, en iyisi seninle bir arada yaşamaktansa mırın kırın etmeden birlikte uzanıp yatmak ve ölümü beklemek. Ne olacaksa senin yanında olmalı.
Mektubunuzu almak, uykusuz bir beyinle onu yanıtlama zorunda kalmak öyle güzel ki! Ne yazacağımı bildiğim yok, satırlar arasında gezinip duruyorum gözlerinizin ışığında, nefesinizi üzerimde hissederek, güzel ve mutlu bir günde, kafa hasta ve yorgun olup pazartesi Münih üzerinden yola çıkılması gerekse bile yine de güzellik ve mutluluğunu yitirmeyecek bir günde gezip dolaşır gibi.
"Milena, kıskanç değilim. Ya dünya çok küçük ya da biz çok büyüğüz, ne olursa olsun onu tamamen dolduruyoruz. Kimi kıskanacağım ki?"
Bana gelince, hatta belki ben de doğuştan böyle biri değilim, ama çekingenlik ve ürkeklik bende neredeyse çoktan doğal bir özellik kazandı, ancak çaresiz kaldığımda ve olsa olsa kızdığım zaman sesi çıkmıyor bu özelliğin, unutmadan söyleyeyim: Bir de korkunca.