Birlikte seçelim, birlikte okuyalım, isteyen ve okuyanla birlikte tartışalım📖📚📒
Merhabalar herkese.
Kitabı bitirdim az önce, hemen yetiştim yorumlara:) Öncelikle ben de Bilge Çetin gibi kitabı daha önce okuduğum Tahsin Yücel kitaplarından daha özensiz buldum, hatta taslak gibi sanki, yeterince işlense daha iyi olabilecekmiş gibi. Ama konu ilginç tabii ki, okuduğuma memnunum.
Ve Özlem'in dediği gibi kitapta işlenen pek çok şey bizi anlatıyor, siyaset dünyası, medya, yargı ve ülkemizde şehir planlamasının nasıl işlediği (ipucu: rüşvet)...
Yargının özelleştirilmesi konusu da çok ilginç ama bunun işe yarayacağına ne okur olarak ben inanabildim ne de kitabın karakterleri inanabildiler sanki. Aslında Tahsin Yücel için bu düşüncenin temeli var, Peygamber’in Son Beş Günü kitabında da sinyalleri veriliyordu. "Madem kenter düzeni var, her şey ona uygun olmalı, hatta ülkeyi her şeyiyle kenterler yönetmeli" düşüncesi dillendiriliyordu o kitapta da (“şaşırtı bozan” sayılmaz sanırım bu😊) Üstelik bu Marksizme dayandırılıyor. Sosyal devlet, devrimi geciktiriyor çünkü bu düşünceye göre. Bu kitap da bu düşünceye uygun olarak yazılmış gibi göründü bana. Nitekim kenter düzeni son özelleştirmeler ve özgürlük heykeli ile son noktasına ulaşınca yılkı insanlarını harekete geçirecek kıvılcım çakılmış oldu.
Yılkı insanları yakıştırması da çok güzel olmuş bence, kelime yerine tam oturmuş. Yükseklerde yaşayıp bu insanları görmeyen gökdelen sakinleri meselesi de hem metaforik hem de gerçek anlamıyla etkileyici. Bu gökdelene taşınan maddi durumu iyi insanlar konusu da 1950lerden sonra evlerini apartman yapılması için müteahhite verip çok matah bir şeymiş gibi apartmana taşınan zenginler dönemini anımsattı. Bir üst noktası gökdelen olacaktı tabii ki… (Bu apartman konusu edebiyatımızda sık yer bulan bir konu değil mi? İlk olarak Orhan Pamuk geliyor aklıma ama net hatırlayamadım, Kara Kitap’ta mı bahsediyordu acaba, belki de İstanbul kitabında? Bir de Melih Cevdet Anday Aylaklar kitabında da işlenen bir konuydu. Başka da vardır eminim. Büyük bir değişim çünkü.)
Bunun dışında olumsuz anlamda dikkatimi fazlaca çeken bir konu vardı, kadın karakterler konusu. Çok az kadın karakter vardı, siyaset dünyasında hiç yoktu hatta. En çok işlenen kadın karakter olan Gül Tezcan'ı 2073 yılı kadını olarak hiç benimseyemedim. Gül Tezcan avukatlık okumuş/bu alanda bir süre çalışmış, eskiden Marksist bir eylemciymiş… Ama şimdi ne yapıyor? 2073 yılında bir günü nasıl geçiyor? İşten gelen kocasını karşılayıp terliklerini getiriyor, yemek hazırlayıp sofrayı kaldırıyor, ha bir de çalar saat görevi görüyor. Tahsin Yücel eski nesil sayılır tabii ama bilemiyorum, başka kitaplarında daha iyi kadın karakterler vardı. Gül Tezcan dışında İnci de sadece güzelliği ve telefonları haber vermesiyle yer alıyor. Bu ikisi dışında mühendis kadın ve bir kadın yargıcın adı geçiyor ama belli belirsiz yer alıyorlar, Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Haksızlık mı ediyorum acaba?
Bu arada kitaptaki -başta Dostoyevski olmak üzere- edebiyat atıflarına bayıldım. Hemen ilk sayfalarda Karamazov, Smerdyakov vs göze çarpması çok hoştu. Bir de Tahsin Yücel kitapları haricinde rastlama ihtimalimizin pek yüksek olmadığı kelimelerin birkaçını not aldım, sürpriz yerine şaşırtı, koordinat yerine yerlem, müteahhit yerine yüklenici, ticaret yerine tecim, burjuva yerine kenter, kültür yerine ekin. Şaşırtıyı benimsedim hemen, diğerlerini kullanır mıyım bilmem😊
Kitapla ilgili düşüncelerim ve notlarım şimdilik bu kadar, sizlerin de düşüncelerinizi merak ediyorum.
Selamlar...
Merhaba Özlem.
İki gün önce bitirdim Gökdeleni. Diyaloglara dayanan bir yapısı olduğundan çabuk bitti. Uzun bir süre önce 'Yalanı'ı okumuştum ve epey bir müddet etkisinden çıkamamıştım. Yücel'e hayranlığım o kitapla başlamıştı. Ancak Gökdelen de aynı etkiyi hissedemedim. Bana , bir telaşla, tabiri caizse can havliyle yazılmış gibi geldi. Hikaye güzel olmakla, harika tanımlamalar (yılkı adamları gibi) kullanılmakla birlikte düşünce örüntüsü açısından yavan kalmış. Diyaloglar sayesinde farklı tiplemelerle tanışıyoruz ancak onların düşünce dünyasına çok fazla sokulamadığımızdan tanışıklığımız belli bir seviyede kalıyor. Açıkçası Yalan'da okuyucusunu edebi ve teknik açıdan doyuran bir yazarın kaleminden böyle bir eser nasıl çıkar diye düşünmedim değil.
Yine de üzerinde düşünülmesi , tartışılması gereken bir eser. Bu açıdan bende iyi ki okuduk diyorum.
Merhaba
Eylül Kitabımızı konuşmak için bu hafta sözleşmiştik:) ilk yorum benden olsun:)
Hala okuyanlar yorumumu bitirince okusunlar bence:)
okuduğum ilk Tahsin Yücel kitabı ve gerçekten bunca zamandır neden okumadığımı bilmiyorum:/
2073 yılında geçen, geleceğin Türkiyesinin konu edindiği "Gökdelen" bence bizim bizimle yüzleştiren bir kitap. Çok gerildiğim anlar oldu okurken. Hatta çevremdekilere konuşmalardan kesitler okuduğum bile oldu:))
Ülkede aklınıza gelecek her kurumun özelleştiği, doğanın yok edildiği bir Türkiye'de "yargının özelleştirilmesi" fikri üzerine ülkedeki olayların anlatıldığı kitap dediğim gibi bir çok yönden günümüz Türkiyesinin resmi gibiydi. Gerçi insanın olduğu yerde umut hep vardır dedirten bir sonla bitse de gene sinir bozucuydu. :))Ayrıca bir kitabın gücünü de gösteren bir kurgusu var "Gökdelen"in. Bir kitap yazılıyor hem "yargının özelleştirilmesi fikrini eleştiren hem de bu fikri ortaya atan - sözde eski devrimcilerden- avukat Can Tezcan'a ve zengin işadamlarına- müteahhitlere- yönelik. Elden ele dolaşan bu kitap Yılkı İnsanları denilen, kendisini doğaya emanet eden-iktidarlar tarafından şehir dışı edilen- yok sayılan- insanların ve halkın gücüyle geleceğe yön veriyor.
Gökdelen aslında kitapta bir roman kahramanı gibi kendisine rol buluyor. new yorklu Temel sayesinde İstanbul yeşilden arındırılıp simetrik gökdelenlerle doluyor. Şunu demeden geçemeyeceğim Temel beyin simetrik sistemi temellendirdiği cümlerler gerçekten iyidi:)) ha bir de özgürlük heykeli var tabi :)
Daha bir çok şey yazabilirim ama yorumlar gelip karşılıklı sohbete dönersek diye bir kısmını yazmıyorum.:)
Bence "İyi ki okuduk" :)