Anadolu folklor hazinesinin bir parçası olan ağıtlarla Yaşar Kemal 1930larda ilgilenmeye başlamıştır.1939-1942 yılları arasında Kemal Sadık Göğçelik adında genç bir araştırmacı iken, Çukurova yöresinde derlediği 30 ağıt, 1943 yılında Adana Halkevi tarafından yayımlandığı biçimiyle kitabın birinci bölümünde yer alıyor.Yaşar Kemal, elinde birkaç kitaplık malzeme daha olmasına karşın, folklor derlemelerini uzun yıllar boyunca yayımlamaya fırsat bulamadı.1979 yılında yeniden ele alınan çalışma, Alpay Kabacalının da katkısıyla yayıma hazır hale geldi ve yeni biçimiyle 70 ağıt daha okura sunulmuş oldu.Yaşar Kemalin uzun yıllar varlığı bilinen, ancak ortaya çıkması geciken bu folklor çalışması, ağıtlar olgusunu inceleyen önemli bir önsözü de içermektedir. Ayrıca, her ağıtla birlikte sözcük ve deyimlerle ilgili açıklamalar da sunulmuştur.Abidin Dinonun desenleri ile Yaşar Kemalin gençlik dönemini anlatan yazısı ise, yapıta ayrı bir özellik kazandırıyor.
Anadolu folklor hazinesinin bir parçası olan ağıtlarla Yaşar Kemal 1930larda ilgilenmeye başlamıştır.1939-1942 yılları arasında Kemal Sadık Göğçelik adında genç bir araştırmacı iken, Çukurova yöresinde derlediği 30 ağıt, 1943 yılında Adana Halkevi tarafından yayımlandığı biçimiyle kitabın birinci bölümünde yer alıyor.Yaşar Kemal, elinde birkaç kitaplık malzeme daha olmasına karşın, folklor derlemelerini uzun yıllar boyunca yayımlamaya fırsat bulamadı.1979 yılında yeniden ele alınan çalışma, Alpay Kabacalının da katkısıyla yayıma hazır hale geldi ve yeni biçimiyle 70 ağıt daha okura sunulmuş oldu.Yaşar Kemalin uzun yıllar varlığı bilinen, ancak ortaya çıkması geciken bu folklor çalışması, ağıtlar olgusunu inceleyen önemli bir önsözü de içermektedir. Ayrıca, her ağıtla birlikte sözcük ve deyimlerle ilgili açıklamalar da sunulmuştur.Abidin Dinonun desenleri ile Yaşar Kemalin gençlik dönemini anlatan yazısı ise, yapıta ayrı bir özellik kazandırıyor.
Çocukluğunda başlamış Yaşar Kemal ağıtları toplamaya, elinde bir kalem bir de buruşuk sarı kâğıtlar yıllarca köy köy dolaşmış. Hep eksikliğinden yakınmış ne kadar dolaşsa, ne kadar toparlamaya çalışsa da, istediği gibi olmamış, bu eksikliği en fazla “Vay Anam Kurasının Ağıtı”nda hissediyoruz. Savaşa giden onlarca çocuğun ardından illa ki her ana bir ağıt yakmıştır, bizim okuyabildiğimiz ise birkaç dörtlük sadece. Ne yazıktır ki, baskı düzeni ağıtlarda da göstermiş kendisini, topladığı 300 ağıtı vakti zamanında jandarma alır, sonrasında karakola sorduğunda ise “sobada yakıldığı” bilgisini edinir.
2012 yılında Can Dündar ile yaptığı bir söyleşide hüzünle "O ağıtları yeryüzünden sildiler" der. Bknz.. http://www.milliyet.com.tr/yasar-kemal-le-bir-ogle-yemegi/gundem/gundemyazardetay/04.11.2012/1621540/default.htm
Ağıtlarda ne yok ki, gelinlik kızını, yeni doğmuş kuzusunu, oğullarını toprağa veren analar, kocasını yitiren kadınlar, kardeşini yitiren gencecik kızlar, sevdiğine doyamayan yeni gelinler, şehitler, öksüzler, yetimler. Her ağıt bir hikâye, büyük bir acı aynı zamanda…
Hikâyesinden midir, doğallığından mıdır, bilmem, Vay Anam Kurasının Ağıtı ile Bebek Ağıtı bir başka… Ağıtların doğallığını bozmamak adına yakıldığı gibi yazmış fakat ağıt sonlarında kelime anlamlarını eklediği gibi, kitabın sonunda da bir sözlüğe yer vermiş Yaşar Kemal. Anadolu ağzına alışık olmayanlar için biraz zorlayıcı olabilir.
Ayrıca bknz http://www.hurriyet.com.tr/adan-zye-yasar-kemal-sozlugu-40061059