Cevabı zor bir soru: Kime çocuk denir, çocuk nedir? Farklı zaman ve coğrafyalarda yanıtlar çok değişiyor. 1666da Fransız papaz Pierre de Bérulle Çocukluk, ölümden sonra insan yaşamının en kötü ve en sefil dönemidir diyordu. Ortaçağda çocuğun onu yetişkinlerden, hatta gençlerden ayıran özgün doğası hiç bilinmiyor, çocuklar küçük yetişkinler olarak algılanıyordu. İster saray erkânından, ister işçi sınıfından olsunlar, 5 ile 7 yaşlarında yetişkinlerin dünyasına itiliyor, geçiş dönemini yaşayamadan onlarla birlikte eğleniyor veya küçücük bedenleriyle ustalarıyla birlikte yaşayıp çalışarak bir mesleğin içinde yoğruluyorlardı. Oysa onların hâlâ annelerinin, dadılarının ilgi ve şefkatine ihtiyaçları vardı. Çocukluğun keşfi için Ortaçağın sonunu beklemeliydik. Onların yetişkinlerin dünyasına karışmadan önce, özel bir bakıma, bir çeşit karantinaya ihtiyaç duydukları ancak o zaman anlaşıldı. Elinizdeki kitap, batı toplumlarının çocuğu nasıl algıladıklarını irdeliyor, çocukların aileleri ve yaşıtları ile ilişkilerini anlatıyor, onların iş, sağlık ve eğitim sorunlarını ele alıyor ve bizi yeni doğmuş çocukların öldürülme veya terk edilmelerinin gerçek hikayelerinden çocuk oyunlarına kadar uzanan uzun bir yolculuğa çıkarıyor.
Cevabı zor bir soru: Kime çocuk denir, çocuk nedir? Farklı zaman ve coğrafyalarda yanıtlar çok değişiyor. 1666da Fransız papaz Pierre de Bérulle Çocukluk, ölümden sonra insan yaşamının en kötü ve en sefil dönemidir diyordu. Ortaçağda çocuğun onu yetişkinlerden, hatta gençlerden ayıran özgün doğası hiç bilinmiyor, çocuklar küçük yetişkinler olarak algılanıyordu. İster saray erkânından, ister işçi sınıfından olsunlar, 5 ile 7 yaşlarında yetişkinlerin dünyasına itiliyor, geçiş dönemini yaşayamadan onlarla birlikte eğleniyor veya küçücük bedenleriyle ustalarıyla birlikte yaşayıp çalışarak bir mesleğin içinde yoğruluyorlardı. Oysa onların hâlâ annelerinin, dadılarının ilgi ve şefkatine ihtiyaçları vardı. Çocukluğun keşfi için Ortaçağın sonunu beklemeliydik. Onların yetişkinlerin dünyasına karışmadan önce, özel bir bakıma, bir çeşit karantinaya ihtiyaç duydukları ancak o zaman anlaşıldı. Elinizdeki kitap, batı toplumlarının çocuğu nasıl algıladıklarını irdeliyor, çocukların aileleri ve yaşıtları ile ilişkilerini anlatıyor, onların iş, sağlık ve eğitim sorunlarını ele alıyor ve bizi yeni doğmuş çocukların öldürülme veya terk edilmelerinin gerçek hikayelerinden çocuk oyunlarına kadar uzanan uzun bir yolculuğa çıkarıyor.