Tevazu sahibi, görmüş geçirmiş, derviş insanlara eski dilde “Babayani” derlermiş. Nebil Özgentürk de bu kitapta, çok sevdiği “babayani”leri anlatıyor. Ayrıca ilk defa bu kitapta kendi öyküsüne, ilk gençlik yıllarından ilginç anekdotlara, dikkate değer aile öykülerine, şaşırtıcı tanıklıklarına ve yaşarken ayakta kalmaya dair ipuçlarına yer veriyor. “Nebil Özgentürk, Türkiye’nin ‘masumiyet çağı’nın belgeselcisidir. O, ‘kültür tarihimize kayıt düşen adam’ olarak anılmayı çoktan hak etti.” -Zülfü Livaneli- “Nebil Özgentürk, bir arkeoloğun birikimi ve titizliğiyle, kalemiyle kazıyor insan öykülerini. Bir ressam olsaydı, bitti diye atılan boya tüplerinde kalan renklerle yapardı resimlerini. Bir heykeltıraş olsaydı, önünde model olarak duran insanın heykelini yapmak yerine, taşın içindeki insan öyküsünü bulur çıkarırdı. Bir şair olsaydı eğer, dize peşinde koşmaz, insanın dize gelmediği şiirler yazardı.” -Sunay Akın-
Tevazu sahibi, görmüş geçirmiş, derviş insanlara eski dilde “Babayani” derlermiş. Nebil Özgentürk de bu kitapta, çok sevdiği “babayani”leri anlatıyor. Ayrıca ilk defa bu kitapta kendi öyküsüne, ilk gençlik yıllarından ilginç anekdotlara, dikkate değer aile öykülerine, şaşırtıcı tanıklıklarına ve yaşarken ayakta kalmaya dair ipuçlarına yer veriyor. “Nebil Özgentürk, Türkiye’nin ‘masumiyet çağı’nın belgeselcisidir. O, ‘kültür tarihimize kayıt düşen adam’ olarak anılmayı çoktan hak etti.” -Zülfü Livaneli- “Nebil Özgentürk, bir arkeoloğun birikimi ve titizliğiyle, kalemiyle kazıyor insan öykülerini. Bir ressam olsaydı, bitti diye atılan boya tüplerinde kalan renklerle yapardı resimlerini. Bir heykeltıraş olsaydı, önünde model olarak duran insanın heykelini yapmak yerine, taşın içindeki insan öyküsünü bulur çıkarırdı. Bir şair olsaydı eğer, dize peşinde koşmaz, insanın dize gelmediği şiirler yazardı.” -Sunay Akın-
192 sayfa
Karakarga tarafından yayınlandı