Türkiyede Yönteme Hayır, Özgür Bir Toplumda Bilim gibi kitaplarıyla tanınan Feyerabend, bu yapıtında Sokratçı söyleşi biçiminden yararlanarak sağduyu ve bilimsel bilgiyi irdeliyor. Göreciliği, bilimin yetkesini, bilimadamlarının cehaletini, varlığın doğasını ve aydınlanmayı sorgulayarak, neyin niye önemli olduğu sorusunu kendisine gerçekten soran okurlara sesleniyor:Felsefeciler en aşırı karmaşaların ardında açık seçik ilkeler bulabilmekle övünürler. Çağcıl felsefe, bu bakımdan daha güvençsiz olmakla birlikte yine de karmaşık olayların ardında açık yapılar bulunduğu düşüncesini korur. Birtakım felsefeciler (ama toplumbilimciler, ozanlar bile) metinlere buna uygun biçimde yaklaşır; mantıkça onaylanabilir bir yapının parçası durumuna sokulabilecek bileşenler arayıp bu yapıyı geri kalanları yargılamakta kullanırlar.Bu girişim başarısızlığa yazgılıdır. İlkin, bilgiye önemli katkılarda bulunan bilimlerde karşılığı bulunmamasından ötürü. İkincileyin, yaşamda karşılığı olmamasından ötürü......Düşünceler, tıpkı kelebekler gibi, yalnızca varolmakla kalmaz; gelişir, başka düşüncelerle ilişkiye girer, etkide bulunurlar... Platon düşüncelerle yaşam arasındaki uçurumun söyleşiyle aşılabileceğini düşünmüştü - kendisince, geçmiş olayların yüzeysel bir anlatımı olan yazılı söyleşiyle değil değişik ortamlardan gelen kişiler arasında gerçek, sözlü bir alışverişle. Söyleşinin denemeden daha esinleyici olduğuna ben de katılıyorum. Savlar, uslamlamalar üretebilir. Savların, uslamlamaların işin içinde olmayanlar ya da başka bir okuldan uzmanlar üzerindeki etkilerini gösterebilir, bir denemenin ya da kitabın gizlemeye çalıştığı açık uçları ortaya serer, en önemlisi yaşamımızın en sağlam olduğuna inandığımız parçalarının kuruntuluğunu tanıtlayabilir. Sakıncalı yanı, bütün bunların yaşayan kişilerin, gözlerimizin önündeki eylemlerinde değil, kâğıt üzerinde yapılması. Yine bir tür arıtkan etkinliğe katılmaya çağrılıyoruz, başka sözler kullanırsak, yine yalnızca düşünmeye çağrılıyoruz. Yine, salt bilgi de içinde olmak üzere, yaşamlarımızı gerçekten biçimleyen düşünce, algı, duygu arasındaki savaşlardan çok uzağız... Paul Feyerabend
Türkiyede Yönteme Hayır, Özgür Bir Toplumda Bilim gibi kitaplarıyla tanınan Feyerabend, bu yapıtında Sokratçı söyleşi biçiminden yararlanarak sağduyu ve bilimsel bilgiyi irdeliyor. Göreciliği, bilimin yetkesini, bilimadamlarının cehaletini, varlığın doğasını ve aydınlanmayı sorgulayarak, neyin niye önemli olduğu sorusunu kendisine gerçekten soran okurlara sesleniyor:Felsefeciler en aşırı karmaşaların ardında açık seçik ilkeler bulabilmekle övünürler. Çağcıl felsefe, bu bakımdan daha güvençsiz olmakla birlikte yine de karmaşık olayların ardında açık yapılar bulunduğu düşüncesini korur. Birtakım felsefeciler (ama toplumbilimciler, ozanlar bile) metinlere buna uygun biçimde yaklaşır; mantıkça onaylanabilir bir yapının parçası durumuna sokulabilecek bileşenler arayıp bu yapıyı geri kalanları yargılamakta kullanırlar.Bu girişim başarısızlığa yazgılıdır. İlkin, bilgiye önemli katkılarda bulunan bilimlerde karşılığı bulunmamasından ötürü. İkincileyin, yaşamda karşılığı olmamasından ötürü......Düşünceler, tıpkı kelebekler gibi, yalnızca varolmakla kalmaz; gelişir, başka düşüncelerle ilişkiye girer, etkide bulunurlar... Platon düşüncelerle yaşam arasındaki uçurumun söyleşiyle aşılabileceğini düşünmüştü - kendisince, geçmiş olayların yüzeysel bir anlatımı olan yazılı söyleşiyle değil değişik ortamlardan gelen kişiler arasında gerçek, sözlü bir alışverişle. Söyleşinin denemeden daha esinleyici olduğuna ben de katılıyorum. Savlar, uslamlamalar üretebilir. Savların, uslamlamaların işin iç... tümünü göster